Nisan 11, 2013
ITU Araba Stikeri
ITU araba yapistirmasi yapmis, cumlenin neresini duzeltecegimi bilemedim. Sifatlar yanlis seyleri niteliyor, noktalama yanlis ve daha adini koyamadigim niceleri var. Adini da "araba stikeri" koymuslar, cikartmalar basligi altinda. Yabanci dilden kelime almakla ilgili bir sikintim yok, marka uretmek icin dahi karsiligi olsa bile alinabilir ama "stiker"i almanin gerekcesini tahmin edemiyorum. Cikartma ile "stiker" arasinda en ufak bir anlam farki yok, "araba stikeri" diye de marka yapabiliyorsaniz helal olsun, ne diyeyim.
http://www.1773itu.com/asp/listgroup.asp?group=3025
*Boyle bir yaziyi da Turkce karakter olmadan yazmak da varmis kaderde.
Mart 26, 2013
Kanalistanbul
Bir bucuk aydir ne zaman memleketteki ortam hakkinda konusmam gerekse, pek fazla devlet hukumet falan demedigimi farkettim. Cok buyuk oranda ucuncu tekil sahis uzerinden bahsediyorum devlet politikalari hakkinda.
Kopru-otoyol ozellestirmesi iptali (OYK onayinin cikmamasi diyelim, teknik hata olmasin) oncesi: “valla genelde soylediklerini yapma egiliminde oldugunu biliyoruz, hatta soyledigi seyleri onceden dusunmemis bile olsa yapma yoluna gidiyor” seklinde.
Tam bugun orta gelir tuzagi hakkinda uc bes bir sey okumusken, haberlerde Kanalistanbul icin 10 milyar dolara ihtiyac oldugunu ogrendim. Simdi gavurun birisi sorcak yine, “abi sizin memlekette ne kaldi buyuk yatirim?” diye, diyecegim ki “abi iste bizimki alternatif bogaz acicakmis” diye cevap verecegim. Insanlar da ciddi degilim sanacak, fantastik politikaci beyani diyecekler, sonra ben de yine: “valla genelde soylediklerini yapma egiliminde oldugunu biliyoruz, hatta soyledi seyleri onceden dusunmemis bile olsa yapma yoluna gidiyor” diyecegim.
Ekonomistler genellikle orta gelir tuzagina dusmeyi insaat sektorunun buyume uzerindeki etkisinden bahsederek acikliyorlar, - tamam biraz buyudun ama, daha fazla insaata ihtiyacin olmayinca ne olacak? Hop, orta gelir tuzagi olacak.
Bizimkisi sanirim insaat sektoruyle girdigimiz orta gelir tuzagini da, yine insaat sektoruyle asmayi planliyor. Daha fazla insaata ihtiyacin yoksa, daha fazla insaata ihtiyacin varmis gibi davran, insaat yapmaya yerin yoksa yer yap. Bu arada olimpiyatlari alalim 10 tane daha olimpiyat stadimiz olsun – bu arada “marka degerimiz” ve insaat sektorune yapilacak pompadan baska olimpiyatin ne faydasi olacagini da aciklayabilirse cok memnun olacagim. (Bu retorik degil, gercekten bir soru.)
Ev sayisi ev sahibi olmak isteyen insan sayisini asinca (1) yabancilara satisi serbest biraktilar, sonra baktilar ev yapacak yer kalmadi – bogaz manzarali – yeni bogaz yapmaya karar verdiler. Oraya akan 10 milyar dolarlar (2) (etrafina yapilacak yatirimlarla) insaat balonunu devasa hale getirecek. 10 tane daha olimpiyat stadi yapip, insaati pompalayacaklar. Neyse sanirim, 25,000 dolari asmak icin daha cok sacma projelerle karsilasacagiz. Bu arada acaba yeni moda Diyarbakira yapilacak insaat olacak mi? (3) [US]
(1) Bana kisi basina dusen oda sayisi istatistikleriyle gelmeyin lutfen, biliyorum, almaya niyeti olan insanlarin tukenmesinden bahsediyorum, almamis olanlardan degil.
(2) http://www.dunya.com/kanal-istanbul-ne-kadar-hazirlikli-186351h.htm
(3) Turkce karakter yok, kusura bakmayin. Bir dahakine umarim.
Kopru-otoyol ozellestirmesi iptali (OYK onayinin cikmamasi diyelim, teknik hata olmasin) oncesi: “valla genelde soylediklerini yapma egiliminde oldugunu biliyoruz, hatta soyledigi seyleri onceden dusunmemis bile olsa yapma yoluna gidiyor” seklinde.
Tam bugun orta gelir tuzagi hakkinda uc bes bir sey okumusken, haberlerde Kanalistanbul icin 10 milyar dolara ihtiyac oldugunu ogrendim. Simdi gavurun birisi sorcak yine, “abi sizin memlekette ne kaldi buyuk yatirim?” diye, diyecegim ki “abi iste bizimki alternatif bogaz acicakmis” diye cevap verecegim. Insanlar da ciddi degilim sanacak, fantastik politikaci beyani diyecekler, sonra ben de yine: “valla genelde soylediklerini yapma egiliminde oldugunu biliyoruz, hatta soyledi seyleri onceden dusunmemis bile olsa yapma yoluna gidiyor” diyecegim.
Ekonomistler genellikle orta gelir tuzagina dusmeyi insaat sektorunun buyume uzerindeki etkisinden bahsederek acikliyorlar, - tamam biraz buyudun ama, daha fazla insaata ihtiyacin olmayinca ne olacak? Hop, orta gelir tuzagi olacak.
Bizimkisi sanirim insaat sektoruyle girdigimiz orta gelir tuzagini da, yine insaat sektoruyle asmayi planliyor. Daha fazla insaata ihtiyacin yoksa, daha fazla insaata ihtiyacin varmis gibi davran, insaat yapmaya yerin yoksa yer yap. Bu arada olimpiyatlari alalim 10 tane daha olimpiyat stadimiz olsun – bu arada “marka degerimiz” ve insaat sektorune yapilacak pompadan baska olimpiyatin ne faydasi olacagini da aciklayabilirse cok memnun olacagim. (Bu retorik degil, gercekten bir soru.)
Ev sayisi ev sahibi olmak isteyen insan sayisini asinca (1) yabancilara satisi serbest biraktilar, sonra baktilar ev yapacak yer kalmadi – bogaz manzarali – yeni bogaz yapmaya karar verdiler. Oraya akan 10 milyar dolarlar (2) (etrafina yapilacak yatirimlarla) insaat balonunu devasa hale getirecek. 10 tane daha olimpiyat stadi yapip, insaati pompalayacaklar. Neyse sanirim, 25,000 dolari asmak icin daha cok sacma projelerle karsilasacagiz. Bu arada acaba yeni moda Diyarbakira yapilacak insaat olacak mi? (3) [US]
(2) http://www.dunya.com/kanal-istanbul-ne-kadar-hazirlikli-186351h.htm
(3) Turkce karakter yok, kusura bakmayin. Bir dahakine umarim.
Mart 20, 2013
Cyprus Bail Out
In the Financial Times, Martin Wolf – whom I had to check the background of after reading the article and surprisingly found that he was one of the leading thinkers of the world wrote today (20 March 2013) that:
“Many insist that any tax on deposits is theft. This is nonsense. Banks are not vaults. They are thinly capitalised asset managers that make a promise – to return depositors’ money on demand and at par – that cannot always be kept without the assistance of a solvent state. Anybody who lends to banks has to understand that. It is inconceivable that banking – a risk-taking financial business – can operate without exposure to loss of at least some classes of lenders. Otherwise, bank debt is government debt. No private business can be allowed to gamble with taxpayers’ money in this way. That is evident.” (1)
Mr. Wolf, in his argument above has been missing a fundamental point, the depositors to the banks are not investors to the bank. They are not individuals who share the risk and the profit of the bank, as would be the case for shareholders. In that sense, the banks are much more similar to, from the perspective of the depositors, to vaults than they are to “investments”.
On a second point, Mr. Wolf, by claiming that this is not theft, he basically exclaims that he does not know what:
(i) theft;
(ii) taxation; or
(iii) property right is.
For starters, theft is taking something which is not yours without the consent of the owner. Depositors deposit their own money to the bank, for it’s safekeeping and they deposit their money to the bank in return of the bank making a promise to give them something - which is something so called interest- back. Banks are basically not the owners of what they hold, but rather are only authorised to make use of the deposits until the owner of that money wants his money back!
Secondly, in the case of modern taxation, a person would be subject to a tax, if there was a rule giving rise to the tax before the action giving rise to the tax occurred. The good old slogan “No taxation without representation” should at least assist understanding at least where this story is going. In this instance, the so called tax which burdens the depositors to bail-out the banks in Cyprus was a one off levy which basically said “oh, here is some cash deposited in the banks, we can use this money to bail out the banks” even if you were risk taking shareholder, the company in which you were a shareholder would not be able to make use of the funds as it pleases, it can do so up to the legal reserves. Basically, naming something a tax (2), does not make it a tax, it just makes it theft confirmed by the government/parliament.
As to the property rights, I am much surprised to hear this from an Englishmen, where property rights have been historically upheld so vigorously. Very plain and simple, people deposit their money to an account provided by the bank. Keeping the money in the bank does not make it bank’s money, it still is the depositor’s money. If the bank takes the money and does whatever it wants (with or without the permission or the directive of the government), that will be theft: theft, with or without the consent of the government.[US]
(1) http://www.ft.com/cms/s/0/ae1f144c-8fe5-11e2-ae9e-00144feabdc0.html#axzz2O4FefS9M
(2) Contrary to what the US Supreme Court said in its June 2012 5:4 Obamacare ruling.
Şubat 18, 2010
Henry Fener'de!
Bütün basını Brezilyaya gittiği yönünde kandıran Aykut Kocaman'dan bomba açıklamalar! Thierry Henry ile el sıkıştık!. Aykut Kocaman'a menajeri vasıtasıyla haber gönderen Thierry Henry'nin, Aykutcum Pep'le aram bozuk, beni yedek tutuyor, Fener'e gelmeye hazırım dediği öğrenildi. Bunun üzerine Aziz Yıldırım ile görüşen Aykut Kocaman, Önce İspanya'da ardından Fransa'da Henry ile görüştü ve ön protokol imzaladığı öğrenildi. Gelecek seneden itibaren geçerli olmak üzere 2+1 yıllık sözleşme imzalanan Thierry Henry'nin yıllık €5m'ya imza attığı öğrenildi. Yeni formaların tanıtımının Henry tarafından yapılacağı yönünde de haberleri kulübe yakın kaynaklardan aldık.
*sonra yarın öbür gün olursa bilmiyorduk demeyiz.
Ocak 04, 2010
Akıllı ol
Hayatta bazı laflar vardır, sizi derinden etkiler. Böyle çok anlamlı olması ya da çok önemli birilerinden gelmesi gerekmez. Zaten özelliği de çok sıradan ve çok fazla kullanılmasına rağmen, sizin için daha derin anlamlar içermesidir. O lafı duyduğunuzda tüyleriniz diken diken çocukluğunuz taaa ilk günlerine kadar gider ve geri dönüp bakarak -genellikle kötü- bir çok anı ile karşılaşırsınız. Benim için bu laflardan biri, hatta kafadan ilk 3 içindekilerden biri: "Akıllı ol."
Şimdi ne var bunda diyeceksiniz. Anlatayım:
Küçükken evimizin yakınlarında bir park vardı. Özellikle yazın saatlerce top oynardık. O park maçları sırasında defalarca benden bir iki yaş büyük bür sürü bebeden bu lafı işittim. Allah bilir ne yaptım. Büyük ihtimalle, golümüzü vermemişlerdir, ben de genetik olarak yerleşmiş bir adalet duygusu ile bilmiş bilmiş karşı çıkmışımdır. Etrafınızı saran ve sizden bir-iki santim uzun bir kaç dazlak çocuk ve hafif tartak eşliğinde bu laf: "Akıllı ol."
Orta okul zamanı, okul başkanlığı seçimlerinde, hile yapan okulun çakallarına karşı yine tek başıma karşı çıktığımda (ve evet ben de adayım), okul saatleri içerisinde hocalar tarafından tanık koruma programına alınışım. Ve fakat okul çıkışında etrafımın basketçi/çakal arkadaşlarla çevrilmesi. Bu sefer biraz daha ağır tartak eşliğinde: "Akıllı ol." (Belirteyim bu tarz tayfaların genellikle bir kısmı iyi polis, bir kısmı da kötü polis şeklinde konuşurken, aralarından bir tanesi daima bu konuşan grubun üzerinden konuşulan kişiye doğru uçarak yumruk atar. Ufak bir crowdsurfingten sonra arkadaş geri alınır, iki üç konuşma daha, bu sırada konuşulan/ilk yumruğu yiyen yumruk atana bir şeyler söyler, konuşan grup hafif tartak eşliğinde dikkati yine kendilerine çevirir, tam o sırada arkadan yine uçan yumruk...Bu böyle gider..)
Lise olması lazım. Detaya girmeyeceğim. Çok sevdiğim bir arkadaşım için, başka bir arkadaşımı, istemeden, aslında tamamen iyi niyetle yaptığım bir iş dolayısıyla kırmam/sinirlendirmem/üzmem (hepsinin yaşı benden büyüktür, galiba biraz tecrübesizlik o dönem); buna mukabil tam da doğum günümde arkadaşımın bana fena bir fırça koyması, dakikalarca tartışma (ulan ne tartışması, ağzına seçtı herif orada işte, dövecekti az daha), lafların arasında kesin bir "Akıllı ol" geçmiştir, ondan sonra benim üzüntüden salya sümük uzaklaşmam ve o sırada beni teselliye gelen ama aynı zamanda hafiften de bana kızan arkadaşa hak veren bir başka arkadaşın - üstelik kız- bana biraz da sertçe söylediği o meşhur iki kelime: "Akıllı ol Zekican." (Belirteyim en kötüsü buydu.)
Neyse, ben hiç akıllı olamadım. Evet, aptal bi herif değilim, ama hiç bir zaman akıllı hareket edemedim. Mahalledeki abilerin "Akıllı ol"u nedense hiç bi uymadı bana. Çok mutsuz değilim bundan, ama bazen akıllı olmak da lazım tabii..Ben beceremedim...
Her neyse, niye hatırladım bunu bugün, ona gelelim. Efenim yer 4. Levent-Tarabyaüstü 29T otobüsü, vakit iş çıkışı, otobüs eski, koltuklar camların önüne paralel yanyana dizilmiş, birbirlerine bakıyor, arka taraflardaki koltuklardan bir tanesinde pozisyon alınmış. Sol yanımızda delikanlı model sakallı, deri ceketli, sakaldan tahmin etmek zor ama hadi 26-28 arası diyelim bir yaşlarda, iki elde de birer parmakta kalın gümüş yüzükler olan -ve birazdan okuyacağınız diyaloğa binaen mahallenin eski delikanlısi olduğunu anladığımız- abimiz. Bu abinin sağ tarafında pozisyon almamı müteakip, bizimle birlikte arkaya yürüyen ve fakat koltuklarda yer kalmadığından tam benimle abinin karşısında ayakta duran genç. Yolculuk başlar, Maslak semalarından geçerken ayakta duran genç (kitap ve ipod evde bırakıldığından) sıkıntıdan şöyle bir süzülür. Oğlumuz belli ki dershaneden yeni çıkmıştır. Sırtta Eastpack, elde iphone oynanmaktadır, ayakkabılar, kıyafet filan gıcır, surata bakınca belli ki hali vakti yerinde bir ailenin, hafif ortam ama çok çakallığı olmayan, hem gezen, hem çalışan ergen oğludur. Herhangi bir anormallik gözlenmemektedir. İşte, çocuk ayakta iphone ile meşgul, abimiz yanımda yüzükle oynuyor filan. Derken Hacıosman mahallesine girilir ve berenin altından şu diyaloğa şahit olunur (Önemli not, eski otobüs olduğundan ortam disco gibidir, konuşmak için bağırmak şarttır):
Delikanlı: Ştt, sen Genç, akıllı ol bakiiym.
(Ben Nooluyoruz modunda, oğlan afal)
Genç: Anlamadım.
D: Ben senin ilk okula giderkenki halini bilirim. Bi sor mahallendeki abilere beni.
G: (gürültüden tam anlamaz) Benim abim yok ki.
D: Tamam kes, akıllı ol. Ben senin ilk okula giderkenki halini bilirim. Şu kadarken...Sor bakalım abilerine mahalleden S... abini.
G: (Bir şeyler geveler)
D: Tama kes dedim, sor bakalım abilerine bi.
G: (o kilit vaziyette, ben de diken üstünde) Ne abisii..
D: Tamam sus, akıllı ol.
G: (Ağzını açacak gibi olur)...
D: Tamam konuşma, kes. Akıllı ol.
Oğlan hemen bunu müteakip, hemen arkasında boşalan koltuğa bana ve abiye bakar vaziyette oturur. Delikanlı da yolculuk boyunca (en azından benim duyabildiğim kadarıyla) ilk kez yanındaki koltukta oturan kızla konuşmaya başlar. Gürültüden tam anlaşılmaz. Ama delikanlı inene kadar bir şeyler konuşurlar. Bu arada Genç inmek için ayaklanır. Delikanlı da ayaklanır. Gencin peşinden o da iner otobüsten. Kaçamak bir bakışa müteakip, gördüğüm son kare delikanlının asker arkadaşı gibi kolunu gencin boynuna doladığıdır. Genç ile beraber kolu gencin sırtında yürüyorlardı.
Benim de aklıma yukarıdaki hikayeler filan geldi. Bi ürperdim. Baya gergin bir şekilde indim otobüsten.
Genç de galiba kıza biraz ters baktı, o yüzden akıllı bir hareket olmadı diye düşündüm ben ama başka tahmini olan varsa, yoruma bıraksın...
Akıllı ol ama yorum yazarken...
Şimdi ne var bunda diyeceksiniz. Anlatayım:
Küçükken evimizin yakınlarında bir park vardı. Özellikle yazın saatlerce top oynardık. O park maçları sırasında defalarca benden bir iki yaş büyük bür sürü bebeden bu lafı işittim. Allah bilir ne yaptım. Büyük ihtimalle, golümüzü vermemişlerdir, ben de genetik olarak yerleşmiş bir adalet duygusu ile bilmiş bilmiş karşı çıkmışımdır. Etrafınızı saran ve sizden bir-iki santim uzun bir kaç dazlak çocuk ve hafif tartak eşliğinde bu laf: "Akıllı ol."
Orta okul zamanı, okul başkanlığı seçimlerinde, hile yapan okulun çakallarına karşı yine tek başıma karşı çıktığımda (ve evet ben de adayım), okul saatleri içerisinde hocalar tarafından tanık koruma programına alınışım. Ve fakat okul çıkışında etrafımın basketçi/çakal arkadaşlarla çevrilmesi. Bu sefer biraz daha ağır tartak eşliğinde: "Akıllı ol." (Belirteyim bu tarz tayfaların genellikle bir kısmı iyi polis, bir kısmı da kötü polis şeklinde konuşurken, aralarından bir tanesi daima bu konuşan grubun üzerinden konuşulan kişiye doğru uçarak yumruk atar. Ufak bir crowdsurfingten sonra arkadaş geri alınır, iki üç konuşma daha, bu sırada konuşulan/ilk yumruğu yiyen yumruk atana bir şeyler söyler, konuşan grup hafif tartak eşliğinde dikkati yine kendilerine çevirir, tam o sırada arkadan yine uçan yumruk...Bu böyle gider..)
Lise olması lazım. Detaya girmeyeceğim. Çok sevdiğim bir arkadaşım için, başka bir arkadaşımı, istemeden, aslında tamamen iyi niyetle yaptığım bir iş dolayısıyla kırmam/sinirlendirmem/üzmem (hepsinin yaşı benden büyüktür, galiba biraz tecrübesizlik o dönem); buna mukabil tam da doğum günümde arkadaşımın bana fena bir fırça koyması, dakikalarca tartışma (ulan ne tartışması, ağzına seçtı herif orada işte, dövecekti az daha), lafların arasında kesin bir "Akıllı ol" geçmiştir, ondan sonra benim üzüntüden salya sümük uzaklaşmam ve o sırada beni teselliye gelen ama aynı zamanda hafiften de bana kızan arkadaşa hak veren bir başka arkadaşın - üstelik kız- bana biraz da sertçe söylediği o meşhur iki kelime: "Akıllı ol Zekican." (Belirteyim en kötüsü buydu.)
Neyse, ben hiç akıllı olamadım. Evet, aptal bi herif değilim, ama hiç bir zaman akıllı hareket edemedim. Mahalledeki abilerin "Akıllı ol"u nedense hiç bi uymadı bana. Çok mutsuz değilim bundan, ama bazen akıllı olmak da lazım tabii..Ben beceremedim...
Her neyse, niye hatırladım bunu bugün, ona gelelim. Efenim yer 4. Levent-Tarabyaüstü 29T otobüsü, vakit iş çıkışı, otobüs eski, koltuklar camların önüne paralel yanyana dizilmiş, birbirlerine bakıyor, arka taraflardaki koltuklardan bir tanesinde pozisyon alınmış. Sol yanımızda delikanlı model sakallı, deri ceketli, sakaldan tahmin etmek zor ama hadi 26-28 arası diyelim bir yaşlarda, iki elde de birer parmakta kalın gümüş yüzükler olan -ve birazdan okuyacağınız diyaloğa binaen mahallenin eski delikanlısi olduğunu anladığımız- abimiz. Bu abinin sağ tarafında pozisyon almamı müteakip, bizimle birlikte arkaya yürüyen ve fakat koltuklarda yer kalmadığından tam benimle abinin karşısında ayakta duran genç. Yolculuk başlar, Maslak semalarından geçerken ayakta duran genç (kitap ve ipod evde bırakıldığından) sıkıntıdan şöyle bir süzülür. Oğlumuz belli ki dershaneden yeni çıkmıştır. Sırtta Eastpack, elde iphone oynanmaktadır, ayakkabılar, kıyafet filan gıcır, surata bakınca belli ki hali vakti yerinde bir ailenin, hafif ortam ama çok çakallığı olmayan, hem gezen, hem çalışan ergen oğludur. Herhangi bir anormallik gözlenmemektedir. İşte, çocuk ayakta iphone ile meşgul, abimiz yanımda yüzükle oynuyor filan. Derken Hacıosman mahallesine girilir ve berenin altından şu diyaloğa şahit olunur (Önemli not, eski otobüs olduğundan ortam disco gibidir, konuşmak için bağırmak şarttır):
Delikanlı: Ştt, sen Genç, akıllı ol bakiiym.
(Ben Nooluyoruz modunda, oğlan afal)
Genç: Anlamadım.
D: Ben senin ilk okula giderkenki halini bilirim. Bi sor mahallendeki abilere beni.
G: (gürültüden tam anlamaz) Benim abim yok ki.
D: Tamam kes, akıllı ol. Ben senin ilk okula giderkenki halini bilirim. Şu kadarken...Sor bakalım abilerine mahalleden S... abini.
G: (Bir şeyler geveler)
D: Tama kes dedim, sor bakalım abilerine bi.
G: (o kilit vaziyette, ben de diken üstünde) Ne abisii..
D: Tamam sus, akıllı ol.
G: (Ağzını açacak gibi olur)...
D: Tamam konuşma, kes. Akıllı ol.
Oğlan hemen bunu müteakip, hemen arkasında boşalan koltuğa bana ve abiye bakar vaziyette oturur. Delikanlı da yolculuk boyunca (en azından benim duyabildiğim kadarıyla) ilk kez yanındaki koltukta oturan kızla konuşmaya başlar. Gürültüden tam anlaşılmaz. Ama delikanlı inene kadar bir şeyler konuşurlar. Bu arada Genç inmek için ayaklanır. Delikanlı da ayaklanır. Gencin peşinden o da iner otobüsten. Kaçamak bir bakışa müteakip, gördüğüm son kare delikanlının asker arkadaşı gibi kolunu gencin boynuna doladığıdır. Genç ile beraber kolu gencin sırtında yürüyorlardı.
Benim de aklıma yukarıdaki hikayeler filan geldi. Bi ürperdim. Baya gergin bir şekilde indim otobüsten.
Genç de galiba kıza biraz ters baktı, o yüzden akıllı bir hareket olmadı diye düşündüm ben ama başka tahmini olan varsa, yoruma bıraksın...
Akıllı ol ama yorum yazarken...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)