Eylül 30, 2008

Hellboy II: The Golden Army


Dün yine amaçsızca yaptığımız sinema yolculuklarından birinin neticesinde Hellboy'a girdik. Film'de bir aksiyon beklentiniz var, tam olarak karşılanmıyor, mizah beklentiniz var, onu da karşılamıyor, çok inanılmaz görsellik beklersiniz belki Guillermo del Toro yönetmiş diye, o da yok.

Guillermo Del Toro'nun daha önce bir tek Pan's Labyrinth'ını seyrettim. O filmde gördüğünüz karakterlerin neredeyse aynıları var bu filmde de. Ellerinden göz çıkan adam. Yani yaratıcıdır falandır filandır ama çok yeşillikli bir film olmuş, Hobbit'te falan çok başarılı olabilir belki orta dünya falan girince işin içine ama bu filme çiğ kaçmış, olmamış. New York'un ortasında Elemental'lar falan bir garip olmuş.

Netice itibariyle gidilmeye değmeyecek bir film Wall-E dururken. Ama yok ben çok büyük Hellboy hayranıyım diyorsanız gidin. Aslında illa gideceğim diyorsanız yine gidin.

Wall-E


Pixar'ın film başlangıcında zıplayan masa lambasını her gördüğümde iyi bir film geldiğinden emin oluyorum neredeyse. Her zaman son derece sempatik karakterler, her zaman çok güzel mesajlar var filmlerde.

Wall-e kesinlikle çocukların görmesi gereken, çevre bilincini çok güzel aşılayan bir film bence. Çocuklardan öte yetişkinler de izlemeli, bilinçlendirmenin yanında gerçekten çok hoş vakit geçirttiriyor film. İzleyiniz, izletiniz.

Caz Festivali


Akbank 18. Caz Festivalinin reklamlarını umarım televizyonda, sinemada orada burada görme fırsatınız olmuştur. Bence tek kelimeyle şahane olmuş. Kim yaptıysa başarılarının devamını diliyoruz.

Eylül 26, 2008

UEFA Europa League


UEFA, UEFA Kupasının adını ve formatını değiştirmiş. Neticede yine aynı kalibredeki takımlar ve daha kötüsü daha düşük seviyedeki takımlar katılacak. Mevcut sistemde 40 takımlı bir grup aşaması mevcutken 2009-2010 sezonu itibariyle 48 takımlı bir grup aşaması söz konusu olacak. Bu pek tabi ki net bir şekilde bir pazarlama hamlesi, pek tutulmayan bir kupa haline gelen UEFA Kupası belki bir şekilde daha fazla izlenir kılınır maksadıyla yapılmış bir pazarlama hamlesi..

Haber Yapmak..


Geçen akşam ONS'la konuşurken o basının taraflılığından dem vurdu uzunca bir süre. Fenerbahçe'nin transfer politikasının ne kadar yanlış olduğunu anlatan haberlerde kullanılan ifadelerin, ve transferler sonucunda Fenerbahçe'ye dönmeyen bonservis bedellerinin bu kadar da abartılacak bir yanı olmadığını söylemişti. Ben ise aksi fikri savunarak, durumun gerçekten kötü olduğunu ve fakat gerçekten basının da biraz abarttığını belirterek ona da haklılık payı vermiştim.
Ama bugün gazetede gördüğüm bir haber bu konudaki düşüncelerimi değiştirmeme neden oldu. Federasyon'a Fenerbahçe tarafından yapılan başvuru neticesinde Volkan Demirel'e tek maçta iki sarı kart görmesi nedeniyle verilen 2 maçlık cezanın indirilmesi Milliyet.com.tr'de Federasyondan Fener'e Kıyak başlığıyla verildi. Kaldı ki zaten bir maçta ikinci sarı kart dolayısıyla oyun dışında bırakılan oyuncuya kural olarak 1 maç ceza verilir..

Bir defa kıyak tabiri hakkı olmayan birisine hak etmediği bir şeyi vermek, peşkeş çekmek anlamına gelir. Söz konusu durumda Milliyet gazetesinin yaptığı haber hem Federasyonu hem de Fenerbahçe'yi töhmet altında bırakmakta.

Şimdi bu haber portallarının yayın kalitelerini zaten biliyoruz ama hakarete varan haberler yapmaları, ve bunlar dolayısıyla -en azından basına yansıyan- yaptırımlarının olmaması beni çok rahatsız ediyor. Basın özgürlüğü ve hakaret etme, töhmet altında bırakmak arasında çok net bir fark var ve işin kötüsü basın bu ayrımın farkında değil.

Eylül 25, 2008

The Killers - Human


The Killers sevgim sağda görülüyor sanırım, bir ton işimin arasında yeni single çıktığını duydum, heyecanla dinliyorum, bilgisayara yükleyince bu postu da editleyip ekleriz aşağıya.. O zamana kadar arayın bulun dinleyin arkadaşım..
Edit: Albüm 25 Kasım'da çıkıyormuş, Ağustos diye çok umutlanmıştık. Daha varmış, o zamana kadar eskiler + human'ı dinlemeye devam..

Eylül 24, 2008

Kazım Kanat

Kansere başkaldırmışken, zatürre nedeniyle vefat etmiş. Yakınlarına sabırlar diliyoruz..

Eylül 22, 2008

En Kötü Doğum Günü


Herhalde son 10 senede Ronaldo daha başarısız bir doğum gününe girmemişti. Free Agent olarak kalmış bir Ronaldo, gerçekten 10 sene önce böyle olacağını söyleselerdi kimse inanmazdı herhalde, en başta da kendisi..

Eylül 21, 2008

Birer Cümleyle Fenerbahçe


Fenerbahçe - Gençlerbirliği maçı 3-0'lık bir skorla sona erdi. Dün akşamki maçta Fenerbahçe'nin en kötü oynayan oyuncusunun Maldonadoydu. Emre oldukça iyi futbol oynadı, top çaldı sürekli. Futbol zekası oldukça yüksek.. Bunların yanında Guiza gol vuruşlarında son derece yetenekli, ofsayt olarak geçersiz sayılan golünde yaptığı vuruş bu kalitesini ortaya koydu. Alex hakkında anlatılacak yine hiç bir şey yok, tek kelimeyle müthiş. Önder hiç göze batmadı. Kazım'ın hırslandırılması, Burak'ın biraz daha forvete yakınlaşması, maçın bence önemli noktalarındandı. Roberto Carlos'un maç başındaki ciddiyetini görünce maçın kazanılacağını tahmin ettik. Volkan Babacan bana oldukça güven verdi kalede. Özellikle de ilk Süper Lig'de ilk maçına çıkan bu yaştaki bir kaleci için umut verdi bana. Maçın ilk 10 dakikasında anlaşıldı bu hemen. Ve her ne kadar Aragones'in Porto maçındaki oyuncu tercihlerini eleştirsek de Kazım'ı bile bu kadar gaza getirebilecek bir hareket yapması dolayısıyla onu takdir etmemek mümkün değil..

Eylül 18, 2008

1-0'ların Takımı

"Ne gol attın be arkadaş.."


Juventus yine başladı Şampiyonlar Ligi'nde 1-0lara. Umarız devamı gelmez. Yensinler ona lafım yok da arada sırada 2 tane falan da atabilirler bence yani herhalde..

Porto - Fenerbahçe

Maç sonrası yazısında öncelikle şunu söyleyelim. Biz maç öncesi yazısı yazmaktan anlamıyoruz.

Daha sonra maç sonrası yazısına geçelim.
Emre'den sağ açık yaratmaya çalışmak için değişik bir tercih olmuş bence bu maç. Bildiğimiz bir 4321 oynamaya çalışıyor desem, Uğur Boral ne alaka? 442 oynamaya çalışıyor desem Selçuk, Emre, Maldonado, Uğur Boral nasıl bir ortasaha kombinasyonu? Yerleştiremiyorum bu adamları yanyana.. Aragones orta sahada çok pas yapan, rakip yarı alana yerleşip, kısa çabuk pas yaparak aradan adam kaçırmak istiyor sanırım. Ancak 1 tane çapraz koşu yapan topçuyla, ara pası atabilecek 2 tane oyuncuyla (emre-alex) -ki onlar da en ofansif 3 oyuncunuzdan ikisi saha üzerinde- bu amaca ulaşamazsınız. Kaldı ki sahadaki 3 oyuncunun da yeri birbirine o kadar yakın ki. hepsi birbirine giriyor. Yerden, kısa, çabuk pas yapabiliyorsun ama ilerleme yok çünkü üç adam da 25m2'lik bir alanda duruyor.

Ben Fenerbahçe orta sahasının boy ortalamasına kafayı takmış durumdayım. Orta saha civarına atılan hiç bir hava topunu alamıyoruz. Maç başında bizim saha üzerinde 5 tane 1.80 üzerinde oyuncumuz varken -Guiza, Yasin, Lugano, Selçuk, Volkan- aynı anda rakip takımda 7 tane 1.80 üzerinde oyuncu vardı. Dikkatinizi çektiyse bizimkilerden sadece bir tanesi orta sahada oynuyor ve o oyuncumuz da fiziksel olarak üstün özellikli bir oyuncu olmaktan çok uzakta.

Yasin Çakmak bildiğimiz bomba. İnanılmaz yersiz bir özgüveni var.. Yani bekliyor, bekliyor, son saniye pas vermeye kalkıyor, ama bu arada adam gelmiş oluyor. Pas veriyor ve kaptırıyoruz. Ben Fenerbahçe'nin oynayacağı bir takımın teknik direktörü olsam ne yapıp ne edip Yasin'e pres yapılmasını sağlardım. Maç başına net 3 tane gol pozisyonunuz var elinizde..

Sakatlıktan yeni çıkmış Selçuk'la başlamanın manası ne? Adam mı bitti? Tamam bitti, ama bitenlerin içerisinde Selçuk da var. Klasik kadronu niye bozuyorsun? Porto'yu bu kadar gözünde büyütmenin manası ne? Hadi Selçuk'la başladın, takımın sağ kanadı hiç kullanamadığını, Emre'nin sürekli içeri kaçtığını görmüyormusun da, ikinci yarıya Selçuk'u çıkarıp Josico'yu alıyorsun? Kanat oyuncusu eksiğin olduğunu farkedemiyor musun? İlk anda Burak'ı almasının nedeni olarak Kazım'ın disiplinsiz tavrını kabul etmiştim ama daha sonra Kazım'ı da alarak böyle bir ihtimal de olmadığını ortaya koydu Aragones. Değişik oyuncu tercihleri, şablonlar falan filan.



Klasik spor yazarı yorumuyla; şu Porto'dan hangi oyuncu direk Fenerbahçe'de oynar diyebiliyorsunuz? Ben Porto'nun hiç bir özelliğini göremedim. İlk 15 dakika inanılmaz kötü oynayan, kendi ceza alanının önündeki topları dahi toplamaktan aciz bir Fenerbahçe vardı sahada. Daha sonra savunma anlayışı biraz toparlandı.

Edu'nun kadroda olduğu, Emre'den sağ kanat yaratmaya çalışmadığımız bir sahada, Saracoğlunda, biz bu Porto'yla top diye oynarız. Bildiğimiz 4411 bu takımı hem kilitler hem bitirir, hem yener, hem öttürür.

Fenerbahçe dün akşam geçtiğimiz senenin çok daha altında bir oyun oynadı. Porto'nun olduğu olacağı bu kadar, daha fazla bir şey olmayacak bunlardan, ama Fener'in oyununu değiştirecek kalibresini yükseltecek oyuncu olarak takıma katılacak daha çok oyuncu var.

Eylül 17, 2008

Enerji Patlaması

An itibariyle içimde garip duygular var ve inanılmaz bir enerji patlaması yaşıyorum. Koşsam bir 10 km sonra falan ancak geçer sanki. Suni bir enerji patlaması olduğundan şüpheleniyorum, enflasyon gibi sanki, ikisi de patladı mı fena patlar.. Oturduğum koltukta oturamıyorum ve işin kötü yanı daha en azından 2 saat daha oturmak durumunda olmam. Çok sinir bozucu bir durum bu asabım bozuluyor.

Korkak Tavuk


"Ermenistan maçına 500 küsur Türk seyirci gitmişti... Bunların 20 kadarı, Gürcistan üzerinden Ermenistan'a mal taşıyan kamyon şoförlerimizdi. Geldiler stadın kapısına, biletlerini aldılar, tam içeri girecekken, Türkçe, yani anladıkları dilden "hoşgeldiniz" diyen Ermeni gençlerinin konukseverliğiyle karşılaştılar. Sevindiler tabii... Çünkü Ermeni gençleri, sadece "hoşgeldiniz" demekle kalmıyor, üzerinde İngilizce ve Ermenice yazılar bulunan tişörtler dağıtıyordu. Bedava... Avanta tişörtleri alan kamyoncular, ekstra sevindiler... Giydiler hemen... Tam turnikelerden geçiyorlardı ki, "Bi dakka hemşerim, n'aapıyorsunuz siz" diyen Türk gazeteciler tarafından durduruldular... Ve, n'aaptıklarını o zaman öğrendiler... Çünkü, avanta diye kapıp giyiverdikleri tişörtlerin üzerinde, "Soykırımı Tanıyoruz" yazıyordu!"

Yılmaz Özdil
Hürriyet
16.09.2008



Bu olay bana Fenerbahçe'li olmamıza rağmen takdir ettiğimiz ve gülerek karşıladığımız "korkak tavuk ortega" pankartını hatırlattı.

Porto - Fenerbahçe

Maç analizimizi bu maç öncesinde yapalım istedik.

Her yerde dolanan istatistik Porto'nun Şampiyonlar Ligi'nin ilk maçlarını kazanamadığı yönünde. Ama istatistik mini etek ve görülmesi gerekenler etrafındaki deyişi herkes biliyor sanırım artık. Bu nedenle böyle maçlarda - nasıl maçlar ki onlar?- istatistikler bir şey ifade etmez. Bu maçlarda artık tekniğin, taktiğin bir önemi yok, daha çok isteyen kazanacak.

Böyle saçma sapan bir yorum olmaz. Sen 8 tane forvetle maça çıkarsan teknik taktik falan önemli mi değil mi görürsün. Yukarıdaki paragraf tamamen yalandan ve dolandan ibarettir. Şimdi gerçek yoruma geçelim.

İlk olarak Fenerbahçe cephesinden başlayalım. Volkan oldukça iyi bir kaleci, aslında Fenerbahçe'nin şu anda para verip de alabileceği en iyi kaleci. Arada sırada aklı gidip geliyor.. Buna da alıştım ben kendi adıma artık. Ama ne olursa olsun, bundan 3 sene önceki "Yapma Volkan" dedirten halinden oldukça uzakta bir profil çiziyor. Geçtiğimiz Hacettepe maçında yaptığı hareket dolayısıyla kendisini suçlu hissettiğini tahmin ediyor ve bu akşam oldukça iyi bir oyun ortaya koymasını bekliyorum.
Defansa gelince. Gökhan Gönül ("GG"), Önder, Lugano, R.Carlos("RC") oynayacak gibi bir söylenti var. İlk olarak ben defansın göbeğinde Yasin'in yerine veya CanArat'ın yerine her türlü Önder Turacı'yı tercih ederim. Bir defa en azından onlardan çok daha tecrübeli, ve patlama ihtimali daha az. Bence geçen sene Zico'nun Yasin'i Lugano'nun yedeği olarak görmesi oldukça yerindeydi. Yasin de Lugano tarzında tek hamleli ağır bir oyuncu. Önder ise biraz daha çabuk, hava toplarında da başarısız olduğunu söylemek pek mümkün değil. Lugano ise bildiğimiz Lugano, dinlenmiş, konsantre, tam performans gösterecek bir havada, garip gurip kart görmezse tabi... GG'nin performans düşüklüğü gözlerden kaçmıyor. Önder'in bu maçta -eğer tercih edilirse- GG'ye yakın oynaması oldukça mantıklı geliyor bana. Hem bek oynamış olması, hem de GG'nin çok sık ileri çıkıyor olması ve oranın kapatılması ihtiyacı dolayısıyla. RC'nin ileri çıkışlarında onun yerini kim doldurur bilemiyorum. O görev de sanırım Maldonado'ya patlayacak..
Maldonado demişken ortasahaya geçelim. Maldonado'yu ilk defa ligde seyrettiğimde ben genel'in aksine oldukça beğenmiştim. "Anticipation"ı oldukça yüksek ilk olarak, sürekli takım arkadaşları nerede onu takip ediyor. İkinci olarak savunmadaki boşlukları direk doldurmaya yöneliyor. Bence bu maçta en çok sol bek'i kapatmak zorunda kalacak. Bunun nedeni, RC'nin fiziksel olarak artık gidip gelmeyi kaldıramıyor olması, hem de Uğur Boral'ın ("UB")mental açıdan bu seviyede futbol oynamaya uygun olmamasıdır bence. UB çok nadiren saha içerisinde vermesi gereken doğru kararı veriyor. Ben tam olarak bu nedenle Vederson'u UB'ye tercih ederim diyorum sürekli. Ama an itibariyle Vederson'un oynama ihtimali olmaması dolayısıyla bu oyuncuyu değerlendirmeyi daha sonraya bırakacağım. Sağ açıkta da -yine sakatlık dolayısıyla- alternatifsiz bir Kazım("CC") söz konusu. Burak bence gitsin karı kız peşinde takılsın, ondan başka bir şey olmaz.. CC bence Şampiyonlar Ligi'nde her zaman oynayabilecek bir oyuncu. Bunun nedeni bir defa inanılmaz yüksek seviyedeki fiziksel gücü. Teknik kapasitesi de yüksek.. Tercihlerinde onun da UB gibi hataları oluyor ama bunların ne olacağını önceden tahmin edebiliyoruz UB'nin aksine. CC Şampiyonlar Ligi, Avrupa Şampiyonası gibi önemli maçların oynandığı organizasyonlarda daha bir konsantre oluyor ve ciddi oynuyor. CC'nin yakın zamandaki öenmli zaaflarından bir tanesi rakibini küçük görmesiyken bu seviyede bunun olmaması dolayısıyla bu konuda sıkıntı çıkmıyor. Emre ya da Josico'nun oynaması oyunu oldukça değiştirecek bir tercih olur bence. Josico oynarsa geriye daha çok yaslanan, Emre oynarsa daha dikine oynayan bir takım söz konusu olur. Ama ben, ne olursa olsun, UB'nin çıkıp yerine Emre'nin oynaması taraftarı değilim. Söz konusu durum kanat işlerliğini azaltacak ve ne olursa olsun Porto'nun hem ofansif hem de defansif gücünü arttıracak bir hareket olacaktır. Bence bu maçta kanat bindirmeleri çok önemli olacak. Alex her zaman Alex. Ertem Şener desin Jeneratör, ben diyeyim Lokomotif. Alıyor götürüyor, takımı bambaşka bir seviyede oynatıyor. Diyecek çok bir şey yok Alex hakkında..

Ben bu maçta Fener'in atacağı gollerde en önemli silahın Guiza olacağını düşünüyorum. Bu maçta ligde kaçırdığı gibi gol kaçırmayacağını düşünüyorum. Porto defansı hakkında çok bir bilgim yok, izlemişliğim yok ama okuduklarım savunmanın göbeğinin kuvvetli, sert oyunculardan değil de oyun kuran, oyuna katılan oyunculardan kurulu olduğu yönünde. İlk olarak Guiza defansın arkasına güzel sarkıyor. İkinci olarak fizik olarak kuvvetli. Üçüncü olarak Şampiyonlar Ligi'nde top oynanan mesafenin daralması söz konusu ki, bu orta sahanın ofansif organizasyonlarda forvete yakın olması anlamına gelir ki, Guiza'nın arkasına servis yapmasını kolaylaştırır. Ancak benim kafamda niyeyse CC'nin yaptığı yerden sert ortaya, ön direkte Guiza'nın ayak soktuğu bir gol canlanıyor bu maç için.

Porto'nun 433 oynuyor olması bizim beklerin oyuna çok çıkamayacağı anlamına gelir. Ama aynı zamanda kanatlarda geniş boşluklar doğacağı anlamına gelir. Çünkü kanatları kapatacağım diye Alex'i markajsız bırakamazlar. Bunu yaparlarsa göbekten çabuk delinirler, ya da Alex tek adamla marke edilir ve sıkıştırılamaz. Diğer türlü de bekler ile açıklar arasında geniş boşluk olur ki kademeli olmayan beklerde UB atar koşar, CC'de çalım atar. Bu nedenle ben ortayı kalabalık tutacak ve fakat kanatlarda savunma anlamında boşluk yaratacak -özellikle kontraataklarda- bir maç bekliyorum. Çapraz uzun topların faydalı olacağı, Guiza'nın CC'nin asistiyle, Alex'in de Guiza'nın indireceği bir topla (yay üzerinden yapacağı bir vuruşla) gol bulmasını bekliyorum. -Ulan ne spesifik salladım ama-..

Porto'da kanat adamı Rodriguez benim tek maçla olur verdiğim topçu, bunu hep yazıyorum. İçeri kat edebiliyordu izlediğim kadarıyla, ki bu eğer sağda Önder oynarsa biraz daha şans yaratacakken Lugano oynarsa sıkıntı olabilir. Çünkü Önder Lisandro Lopez'le sıkıntı yaşayabilir gibi geliyor bana iyi pozisyon alamayacak olması dolayısıyla..

Ben netice itibariyle 2-2 gibi bir skor bekliyorum. Aptal salak iki gol yiyeceğimiz tahmininden yola çıkarak..

Edit: İtalik kısım..

Jeneratör Gibi Futbolcu

ırmızılar'ın büyük kaptanı dün akşam aldı döndürdü maçı. Ertem Şener'in benzetmesi inanılmazdı. "Liverpool durduğunda, Gerrard devreye giriyor, tıpkı bir jeneratör gibi" dediği an benim bittiğim andı.


Maç çok hızlıydı, ilk yarım saat bir o kalede bir bu kalede. Marsilya hızlı oyuncularını sürekli kaçırmaya çalıştı defansın arasından, başarılı da oldular, Skrtel ve Carragher araya atılan toplarda etkisiz kaldılar oldukça. Ama Kaptan "adeta topun suyunu çıkararak" bir gol attı.. :D


Gerrard ve Torres çıktıktan sonra Liverpool bir tane daha yerse bu golü kim çıkaracak diye düşündüm, ama Babel ve Riera oldukça yeterliydi bunun için. Genel olarak Kuyt'a karşı bir beğenmeme hali mevcut insanlarda. Halbuki Kuyt, defans her hata yaptığında hatanın olduğu yerde ve çok güzel bir şekilde pres yapıyor bence, ve oldukça yıpratıcı bir oyun oynuyor. Eminim karşısında savunma yapan oyuncuları oldukça rahatsız ediyordur.

Eylül 16, 2008

Brrrst!


Daha nazik bir başlık kullanmak isterdim ama bulduramadım. Hakemlerimiz ilk üç haftada kart rekoru kırmışlar. En rekor kıran (!) ise Fırat Aydınus olmuş. İlk üç haftada Fırat Aydınus toplam 7 kırmızı 19 sarı kart göstermiş. Yani maç başına 2.3 kırmızı kart, 6.3 sarı kart yapar. Bre hocam brsst afedersin.. Premier League'de ilk 3-4 hafta tamamlanırken (yani her türlü bizden fazla maç oynanmışken) gösterilen kart sayısı 107, bizim ligde ise 147.. Bir yerde bir yanlışlık var..

Eylül 14, 2008

Bir Garip Kadro

Hasan Şaş'ın sağ bek olduğu, Aydın, Arda, Kewell, Ümit, Nonda'nın aynı anda sahada olduğu bir kadro vardı dün akşamki maçta. Maçta orta saha mücadelesi hiç olmadı. Galatasaray bir ara kadronun ortasahasının tek defansif oyuncusu Ayhan'ı da çıkartıp yerine Lincoln'ü de aldılar ki bence çok ağır bir teknik direktör mentalitesi hatasıdır. Tamamen yığılma üzerine oynamayı ortaya koyan bir hareket bence, ve bu durumda oyuncunun da telaş yapmaması imkansız çünkü teknik direktör panik yapmış, dakika 70'te takım 7 tane forvet oynayabilecek adamdan oluşan bir kadro var. Tamamen kaotik, kontrolsüz bir oyun hedefleniyordu. Ben anlam veremedim.


Barthez Ömer inanılmaz bir maç çıkardı, bu bir gerçek. Ama Galatasaray'ın benzer bir kadroyla başka bir takıma karşı oynaması mümkün değil, çünkü orta saha namına hiç bir şey yoktu maçta.. Servet oldukça kötüydü. Ama sıradan bir form düşüklüğü olduğunu tahmin ediyorum. Ama Meira Servet ikilisi çok ağır kalıyorlar göbekte, bence farklı bir alternatif denenmeli, bir tanesinin yerine kesinlikle daha hızlı bir oyuncu gerekli.


Antalyaspor sanki 3 kişilik ofans hattıyla oynuyor. Bence yabancıları oldukça iyiydi. Anadolu takımlarının fiziksel olarak güçlü teknik olarak daha zayıf olan oyuncuları tercih etmeleri bence daha mantıklı. Zitouni, Ngenwenya, Djiemdua tam bir kontra atak üçlüsü olmuş. Son vuruşları yok belki ama çok iyi atlet oldukları su götürmez. Galatasaray'ın orta sahası olmaması dolayısıyla, Antalyaspor'un hızlı 3lüsü doğrudan defansla karşı karşıya kaldı ve bu onları zor durumda bıraktı. Üçlünün teknik kapasitesi biraz daha yüksek olsa çok daha hayal kırıklığı yaratacak bir sonuç olabilirdi..

İstatistik

Şimdi ilk olarak sizlere bir profil çizeceğim. Bir maçta 1 asist, 1 gol, 1 penaltıya yol açan hareket. Boyu uzun, hava toplarına hakim, tatlı sert, biraz ağır ama doğrudan skora etki ediyor. Ben olsam bu adamı direk kendi takımıma alırdım, her maç ilk onbirde oynatırdım. Ama ne yazık ki bu adam hepsini yanlış tarafa doğru, kendi kalesine karşı yapıyor. Ve evet yanılmadınız, bu adam Can Arat. Fenerbahçe'nin defansının yedeğinin Can Arat olması da beni üzüyor. Ben bu çocukta hiç bir gelecek göremiyorum. Zeki değil, pozisyon okuma - sezme benzeri bir şey yok, tahta bacak, ağır, onun haricinde iyi bir topçu sanırım, ama bunlar da olmadan hiç bir şey olmuyor tabi..


Neyse maça gelinecek olursa, tandemin iki adamı yok. Forvetin esas oğlanı yok - evet, Genç Semih'ten bahsediyorum-, sağ açık çoktur yok, sol açık hiç bir zaman olmadı, sol bekin yedeği yok, orta sahada bir oyuncu yok. Ama tabii bunların içinden doğrudan oyunu etkileyen 2 kişi vardı, tandem, ki zaten yukarıdaki paragrafta etkilerini bayağı bir açıkladık. Onun haricinde ilk 20 dakika oldukça iyi bir oyun sergilendi. Maçın devam eden kısmında ne oldu da birden oyundan bu kadar düşüldü onu bilemiyorum, ama ben ilk anda enerjilerini ekonomik kullanıyorlar diye düşünmüştüm ve fakat devamında da daha iyi bir şey olmadı.

Maç boyunca Hacettepeli oyuncuların hiç ayağının kaymayıp Fenerli oyuncuların ayakta duramaması oldukça ilgi çekiciydi. Sanki maçlardan önceki antrenmanın sahada yapılması bu konu için iyi bir çözüm olabilir, ne de olsa sahanın bozulması gibi bir ihtimal yok..



Hacettepe'nin Oftaş'ın yerini alması çok iyi olmuş. Hacettepe Red Deers oyuncuları tribünde yerlerini almışlar. Umarım bütün Hacettepe Üniversitesi öğrencileri sahiplenir takımı da güzel bir tribünü olur, kızlı erkekli falan.. Tribünlerde değişik bir seyirci profili olmuş olur..


Alex yine müthişti. İşler kötüye giderken sadece o inisiyatif aldı. Zaten daha da söylenecek bir şey yoktu maç için. Fenerbahçe eksikleri, sahanın garipliği, kötü oyunu dolayısıyla haklı bir mağlubiyet aldı.

Eylül 11, 2008

Anti-Futbol

Bazı kavramları ne kadar dar yorumluyoruz. Fatih Terim dün akşamki Türkiye - Belçika maçından sonra garip açıklamalarda bulunmuş.

"Sahaya iki top atanlar var, yatanlar var. Ben böyle anti futbolla
oynayacağıma yenilirim. Böyle olacağına 10-0 mağlup olmaya razıyım.
"

Fatih Terim

Şimdi bunları söyleyen insanın tam anlamıyla bir beyefendi olması lazım öyle değil mi? Sanki aynı Fatih Terim değildi yenilgiyi hazmedemeyip İsviçre maçında oyuncularına rakip takım oyuncularına saldırması için talimat veren? Sanki aynı Fatih Terim değil her maç rakip kulübedeki teknik adamlarla birbirine giren.

"Futbıl"ın güzelliğini sadece sahada oynanan oyundan ibaret sanıp -biz şiir gibi futbol oynadık ya zaten-, fair play yokmuş gibi davranmak. Alpay'la hala dalga geçilir fair play dendiğinde, ama düşünmek lazım bir an, acaba Fatih Terim gibi anılmak mı daha iyi yoksa Alpay Özalan gibi mi?

Eylül 10, 2008

Allez Les Bleus!

Bu adama dikkat...*
Fransa'nın içerisinde olduğu düşüş herhalde kimsenin gözünden kaçmıyordur. 98'de yakalanan altın jenerasyon, 2006'ya kadar götürdü Fransa'yı. Aslında 2006'da gelen başarı bugünlerin sinyallerini çok net bir şekilde veriyordu. Fransa izlenirken hiç keyif vermiyordu.
Wikipedia bu takımı iki dönem olarak inceliyor. "Platini Era"sı ve "Zidane Era"sı. Fransa Milli Takımı'nda en çok forma giyen 10 oyuncuya baktığımızda bu oyuncuların 3 tanesi hariç hepsinin 98 kadrosunda olduğunu görüyoruz. 98 kadrosundan futbolu bırakanların hepsi savunma hattında oynayan oyuncularmış. 98'in iskelet kadrosunu oluşturan ofansif oyuncular, -Zidane hariç- hala oynuyor.

Fransa Milli Takımı kadrosu hala inanılmaz. Tamam belki bir Zidane yok :D, ama bu takım Zidane olmadan da oynayabilecek bir takım. Taktiği zor olmayan, 4231 ile 4213 arasında gidip gelen bir taktikle oynaması son derece kolay olan bir takım. Defans hattında aslında 96'dan beri ne azalan bir kalite var ne de başka bir şey. Defansif orta saha açısından da bir sıkıntı yok, forvetler eskisinden daha iyi. Takımdaki tek sıkıntı -kadro bazında- oyunun iki yönünü oynayabilecek oyuncu yok. Bu tip oyuncu futbol literatürümüze neredeyse Zidane'la girdi, ardından gelen Lampard, Gerrard, Ballack, Xavi, İniesta onun takipçileri oldular benim gözümde.


Ama bir tek Zidane'ın olmaması bir takımı Dünya ikinciliğinden, Dünya Şampiyonluğu'ndan gruplardan çıkamamaya kadar götürmez. Şimdi alta bir dizilim yapalım ve bana birisi bu takımın nasıl olup da Avrupa Kupasında Yarı Final göremediğini, saçma sapan takımları yenemediğini açıklasın.

Sagna - Mexes - Gallas - Evra
(Squilacci, Clichy, Abidal yedek)
Lassana Diarra - Alou Diarra
(Toulalan yedek)
Govou - Flamini - Ribery
(Nasri, Malouda, Gourcouff, Ben Arfa yedek)
Henry

Şimdi söyleyeceklerim sizi şaşırtmasın, yukarıdaki kadro atak yapamıyor. Böyle bir şey olabilir mi ya? Bu kadar rezalet bir futbol anlayışı olan, bu kadar yıldızların olmadığı bir Avrupa Şampiyonası'nda "koskoca" Fransa Milli Takımı gruptan çıkamıyor.

Fransa milli takımı bitmiş.


*Dikkatinizi çekti mi, bu adama hiç bir şey demedim, ne diyeyim...
**Edit: Yedek kulübesine Abidal girdi, Evra çıktı..

Eylül 08, 2008

Erken Gelen Açıklama

"Türk liginde çok fazla gol atmak zor"

Guiza açıklamayı patlatmış, ama biraz erken kaçmış. Gelirken sanırım topçular hiç istatistiklere bakmıyorlar, burayla Hollanda Ligi'ni aynı değerlendiriyorlar herhalde. Benzeri açıklamayı Kezman'da yapmıştı. Ama Kezman bu açıklamayı geçen sezon ortasında yapmıştı. En azından Guiza'nın daha öngörülü olduğunu söylemek mümkün. Bununla teselli olabiliriz züğürt olarak.

Spor gazetesi neden alınır?


Benim spor (futbol) gazetesi satın almam için en azından ligler oynanıyor olmalı (haber kalitesini geçtim) veya ne biliyim yanında iddaa eki veya poster vb ek veriyor olmalı. hadi hepsini geçtim kuponla ansiklopedi tencere vesaire veriyordur almak zorundayımdır.

Şimdi yukarıdaki gazetelerin tirajlarına bakıyorum, geriye dönük her aydan rastgele olarak 3ncü haftayı aldım. Şubat/Mart/Nisan/Mayıs, Lig kızışmış, 4 takım şampiyonluğa gidiyor, fener CL de çeyrek final kovalıyor; bu 4 spor gazetesinin tirajı 500binlerde. Haziran ayı geliyor, ligler bitmiş uefa08 gündemiyle 600binleri geçiyor diye yorumluyorum.

Ancak temmuzdaki %22 lik artışa bir anlam veremiyorum. Açıp karıştırdım fotomaçı, manşetler: "crespo aslanı seçti, meira gs de, dacourt fenerin son bombası, kiessling son bomba, xabi tabi diyecek, alonso fenerde.." başka bişey yok..

Nitekim ligler başladı, iddaa maç sayısı arttı, iddaa ekleri arttı ama satışlar artmadı. niye? transfer sezonu bitti diye mi?
Harbiden halk bunu seviyor/istiyor demekki..

Eylül 05, 2008

Free Willi


Geçen akşam gecenin bir körü oturmuş televizyona bakıyoruz. Zap yaparken her zaman gördüğümde duracağım Bruce Willis'le karşılaştık. Pek tabii ki durduk biz de. Karanlık, sigara dumanıyla dolu bir ortam. Tepeden azıcık vuran loş sarı bir ışık. Elinde viskisiyle, benden geçti bu işler bakışını atan Bruce Willis.

Bu sahneyi kafanızda canlandırdığınızda aklınıza ne geldi? Kahraman dedektif Bruce, işine bağlılığı dolayısıyla ailesinden uzaklaşmış, kendini alkole vermiştir. Hayatını yeniden rayına sokmak için bir olay olmasını bekliyordur. İşte tam olarak "the action starts here". Daha sonra olacakları kestirmek çok zor değil, Bruce kötü adamları arar, kötü adamlar Bruce'u korkutmak için Bruce'un biricik kızına sataşırlar, bu noktada kaybetmiş olup farkında olmayanlardandır kötü adamlar çünkü Bruce meseleyi kişiselleştirmiştir. Olaylar gelişir.

Bruce Willis'i artık kafamda yeni bir rol ile canlandırmak istiyorum. Etkileyici bir karakter oynatın adamı da öyle hatırlayalım lütfen..

*Sondan edit: Aslına baktığımızda sin city, unbreakable, sixth sense gibi bir sürü gayet güzel filmi var ama sürekli insanın aklına bu dedektif tipi geliyor..

Eylül 02, 2008

Fener Alsın Bunu - Ben Biliyordum #2

Geçtiğimiz sezon Türkiye ile Uruguay bir hazırlık maçı yapmışlardı. Bu maçta sol kanatta tank gibi -hız anlamında değil, güç anlamında- bir topçu vardı. O zaman adını bilmiyorduk kendisinin 7 numaralıydı. O maçta Fener alsın bunu demiştim.



Ertesi gün bir spor gazetesinde Beşiktaş Cristian Rodriguez'in peşinde diye haber çıkınca çok gülmüştük.

Kendisi forma numarası kadar milyon eurocuğa (7m) karşılığında Porto'ya transfer olmuş, bu sezon Fenerbahçe karşısında izleyeceğiz. Bu adamın da iyi topçu olduğunu ve adam gibi bir yerlere gideceğini söylemiştik.

30m Pound - Ben Biliyordum #1

Bu postla beraber yeni bir seri başlattım. Bundan sonra önceden söylediğimiz ve tutan şeylere burada yer vereceğim. Yani bundan sonra başlıyorum sallamaya, ne de olsa birisi tutar ve ben de buraya yazdıracak kadar denk getiririm.

Geçtiğimiz yıldan beri ONS'la ne zaman PES oynasak, benim durduramadığım takım Tottenham'dı.. Bunun nedeni de tam olarak bu Bulgardı. Bu süreç boyunca ONS Berbatov her alıp döndüğünde 30m Pound olum bu adam benzeri söylemlerle karşılaşıyordum. Adam harbi 30 milyona gitti, ONS geçen seneden belirlemişti bu adamın ederini.
Ama tabii bunu sağa sola demekle olmaz, zamanında yazmak lazım..

Arap bol bulunca...

süleyman al-fahim
£78.95m? no prob!

Buyur burdan yak, arap deriz beğenmeyiz.. şu sıfata bak.. hormonlu alişan gibi.. ama kusura bakmayın para onda..

Manchester City
In: Jo (£19m, CSKA Moscow), Tal Ben Haim (£5m, Chelsea), Vincent Kompany (£6m, Hamburg), Shaun Wright-Phillips (£10m, Chelsea), Pablo Zabaleta (£6.45m, Espanyol), Glauber Berti (loan, Nurnberg), Robinho (£32.5m, Real Madrid)

Eylül 01, 2008

Alexsandro


Fenerbahçe'de 10 numaranın sahibi geldiğinden beri büyük değişim gösterdi. Ama en büyük değişimi bu sezon gösterdi sanırım. İlk geldiği sezon fiziksel olarak çok zayıf olduğundan ve fakat duran topları çok etkili kullandığından bahisle oynatıldı hep. Büyük maçlarda oynamadığı söylemi de aynı sezon içerisinde ortaya çıktı. O zamanlar için fiziksel olarak yetersiz olduğu, birebir mücadeleye girmediği ve pres yapmadığı yönündeki iddialar gerçeği yansıtıyordu.


Son iki sezonda daha farklı bir Alex izlemeye başladık. Doğrudan kaleye attığı frikik sayısı yok gibiydi. Bir zamanlar 22-24 metre mesafeden kaleyi direk gören pozisyonlarda penaltı gibi hazırlanan bizler, artık o güvenimizi yitirmiştik. Ama buna rağmen Alex'in istatistikleri yükselmeye devam etti.


Geçtiğimiz sezon bir oyuncunun ulaşabileceği en yüksek istatistiklere ulaştı. Şampiyonlar Ligi'nin asist kralı oldu, Türkiye Ligi'ni asist ve golleriyle taşıdı. Ama yine de bu adama (*Fatih Terim mode on) - when no looking at tabele- koşmuyor, basmıyor denildi. Bir bilgi notu verelim; Alex Fenerbahçe'de oynadığı 162 maçta 86 gol, 88 asist yapmıştır ve bu rakamlar toplandığında 174 defa doğrudan tabelaya etki etmiştir. Basit bir hesaplamayla maç başına 1'den biraz fazla bir şekilde tabela üzerinde etki göstermiştir.


Aragones Fenerbahçe'ye gelirken, Aragones basmayanı, koşmayanı sevmez dediler, Aragones Alex'i keser mi acaba dediler. Koşmuyor denilen Alex'i, Aragones daha da geriye çekti, yerine Semih'i koydu, Alex geride basmak zorunda kaldı, gelip savunmasına yardım etmek zorunda kaldı. Ama işin garip yanı, bu yapmak zorunda kaldığı her şeyi yaptı. Partizan maçında bir topuk pası verdi, top kaptırıldı, 40 metre adam kovaladı, defansın solunda pres yaptı, topu aldı, yeniden topuk pası verdi ve takımı atağa kaldırdı. Kendi kalesine bu seneye kadar hiç bu kadar yaklaşmayan Alex bu sefer geliyor, basıyor Maldonado'ya yardım ediyor.


Aragones İspanya'sında herkes Xavi vardı İniesta vardı onlarla oynuyordu diyor. Alex, Fenerbahçe'de İniesta veya Xavi'nin İspanya'da oynadığından farksız oynuyor. Geliyor, basıyor, alıyor, top dağıtıyor. Belki onlar kadar iyi pres yapıp top kapamıyor ama kendisini bu kadar geliştirdikten sonra onlar kadar pres yapıp top kapabileceğini de tahmin ediyorum ben.

Daha da iyi olacak bence..

5 Kuruş #2

Bugün sanırım deja vu günü.. Biraz önce yoldayken yine 5 kuruşa muhtaç oldum. Uyuz oluyorum.

İşin İlk Günü #2


Yine bir ay başı, yine işin ilk günü.. Bu sefer ufak bir sıkıntı var ki burada iş isteyebileceğim kimse bile yok..