Haziran 19, 2008

Pit stop..



Artık resmen son düzlüğe girdik. Son lastik değişimini yapacağız ve önümüzdeki iki senenin sonucunu belirleyeceğiz.. Geçtiğimiz sezon müthiş bir geri döüş yaptık aynı Rocky Balboa gibi.. O yüzden Rocky favori adamımızdır efenim. Umarım bu sene de bu pit'ten başarılı çıkığ 12. sıradan 2. sıraya kadar tırmanıp zirve yarışına ortak olacağız. Bu çabamızda herkesten desteklerini talep ediyoruz. Saygılar.


Bu arada Arshavin dün gece çılgın attı resmen... Ruslar bir ara Viking 6 pasında 6 pas yaptılar, maymun ettiler (kasıtlı mı bilmiyorum ama:D).. Neyse ne, Ruslar Pavlyuchenko ile Arshavin'in yokluğunu hissediyorlarmış. Zaten İspanya'nın güven vermeyen görüntüsü sebebi bunlardı, kaleye kadar iyi gelip gol yollarında etkisizdiler, gerçi iyi takım kötü takım ayrımını son vurucu yapar zaten.. Pavlyuchenko gelince bu sıkıntıyı da aştılar. Zhirkov nasıl bek ben anlamadım, adam bildiğin açık oynuyor.. Bence iyidir.:D
*İlk resim için not: Ferrariyi hiç sevmem..

Haziran 17, 2008

Kadere Bak


Yüzdük yüzdük kuyruğuna geldik. Bu yüzme meselesi resime bakıp da futbolla alakalı sanmayın, o konuya sonradan değineceğim.. Şimdi öncelikle beni bu aptal salak angarya teorik meseleler ile uğraştıran maarif sistemine nefretimi kusuyorum..



Ayıptır ayıp... 3 buçuk hafta sınav mı olur? Ahlaksızlık başka bir şey değil.. Çeyrek finallere kadar Avrupa Şampiyonası havasına giremedik bunların yüzünden. Bunların yüzünden finallerin en trajik maçını kaçırdık. Son Dünya Kupası finalistlerinin can hıraş mücadelesi.. Garipti biz izleme fırsatını kaçırdık...



Maça gelince ders çalışma durumu nedeniyle çok nadir bir şekilde bakma fırsatım olmasına rağmen Abidal'i göbekte görünce noluyoruz lan dedim bir an.. Ben demiştim diyemiyorum çünkü gerçekten çok mu dengesiz daldı, garip bir şey yaptı diye mi atıldı bilmiyorum. Ortalama FM ve PES oynayan bir insan evladı kalkıp Abidal'i göbeğe koymaz. Neyse Fransa'nın daha vahim durumu ise oyun kuramama sıkıntısı. Takım MC'si olmaksızın oynamaya kalkıyor. Şimdi bu durum uzay kanat oyuncularıyla bilgisayarda kapatılabiliyor ama bu futbol seviyesinde MC olmadan top yapamıyorsunuz. Bu seviyede futbol dediğim de Portekiz liginde iki tane kanat oyuncusuyla oynarsınız ama orta sahada bir Ballack, bu turnuvada Luka Modric olmadan oyun kuramıyorsunuz. Bu açıdan en rahat takım sanırım İspanya ve Hollanda ve bunlar da buna bağlı olarak aradaki farkı net bir şekilde gösterdiler..


İtalya, yatsın kalksın Buffon'un bu kurtardığı penaltıya dua etsin. Adam kolunu çıkardı bacağını çıkardı, ama topu da çıkardı. Enteresan bir adam bu Buffon, hiç bir zaman ısınamadım ben bu adama nedenini de bilmem. Yani Toldo'yu tercih ederdim bir zamanlar öyle diyeyim yani..

Tipine kılım oğlum senin.


Son sözüm de beni bu akşam maç izletmeyen hocama. O bütün adamlar senin rüyalarında seni taciz etsin emi...



Haziran 16, 2008

Almanya - Avusturya

Ben biraz bu konuda paranoyak davrandım galiba, inatla her konuştuğum insana ev sahipleri lehine ayar yapılacak dedim.. Aslında şu maçı çok dikkatli izleyemedim eyyam yoktu diyecek kadar ama yine de olsa beni bu kadar hayal kırıklığına uğratan Almanya an itibariyle bir sıfır önde olmazdı.
Maç çok enteresan devam ediyor, Löw'le Hickersberger'i hakem tribüne gönderdi.. Avrupa kupaları tarihinde bir ilk olabileceği söyleniyor bunun.. Gerçekten ne düşüneceğime karar veremedim bu konuda.. Yani bir yandan ulan herifler ayıp etti diyorum bir yandan da ulan Mejuto(?) iyi şov yaptın ha diyorum.. Kararsızım bu konuda yani...


Almanya'da yine garip bir hal var. Süper başladılar turnuvaya resmen ezdiler panzerler rakiplerini ilk maçta. Ama sonra Hırvatistan resmen çözdü adamları top yapamaz hale geldiler. Önce dedim ki bu maçta herhalde küçümsediler, havaya girdiler -Alman da ne havaya girer ya- Neydi sıkıntı anlamadım derken şimdi aynı sıkıntı Avusturya karşısında da aynı durum var. Çok ilginç. Almanların çok acil bu soruna çözüm bulması lazım, Löw de taktisyenlerin kralıymış diyorlar ama kalıplarının dışına çıkamadı.

Spielführer schaft'ını kurtardı (Daum almancası:D). Adam şut çekmedi resmen ateş etti yani 30 metreden. Vallahi bravo diyesi geliyor adamın.

It ain't over till it's over...

it ain't over till it's over Herhalde dün geceki maçı herkes aynı şekilde anlatıyor, inanılmaz bir geri dönüş hikayesi.

Yani artık git gide geri dönüşler azalırken bizim milli takım olsun kulüp takımlarımız olsun geri dönüş yapmaya bayılıyoruz resmen. Fenerbahçe kalkar Sevilla maçında geriden gelir, hadi onlar Sevilla savunma yoktu, sonra da kalktılar Chelsea maçında geriden geldiler.

Fenerbahçe'nin hikayesi öyle böyle bitti, sıra milli takıma geldi..

Milli takımlar euro 2008de oynarken daha kimse geriden gelmemiş - gelememişken kalktılar bizimkiler iki maçta birden geriden geldiler. İkincisi hatta şaka gibi bir hikaye, Çek Cumhuriyeti (Çek takımı - niyeyse bu tabir bana hep çok komik geliyor) tüm elemeler boyunca toplamda 5 gol yemişler, kalkıp sen bir maçta, hem de iki sıfır geride olduğun maçta tamamen kapanmış takım olan Çek takımına(!) 3 gol at. Böyle bir şey olabilir mi ya (Hıncal mode on)?!?2153935537-soccer-uefa-european-championship-2008-group-turkey-v-czech-republic

Takım inanılmaz, yani anlam verilebilir bir tane hareketi yok, gider garip bir şekilde 70 dakika top şişirir.. Teknik direktör çıkar biz topu yere indirmeye çalıştık olmadı der.. Ama kimse de kalkıp e sen nasıl o zaman bu duruma müdahale etmezsin, topçuna; "dur oğlum, vurma oğlum" demezsin? ki ben Fatih Terim'in durun dediğinde durmayacak topçuyu takımına alacağını sanmıyorum. Bunun yanında bu takım nasıl top oynayacağı konusunda en ufak bir fikri olan bir takım değil, tesadüfler neticesi oluşan varyasyonlar sonucu top yapmaya çalışıyoruz. Maçta Koller en iyi ne yapabilirse onu yaptı sanırım.. Yani Koller harbi dev gibi bir topçu, bizim Servet adamın yanında adamın çocuğu gibi kaldı resmen.. Adam her aldığı topu istediği yere indirdi, istediği topa kafa vurdu.. Adam her hava topu indirmeye çıktığında iki kişi adamın arkasına koşu yaptı... Herkes o kadar emin ki topu indireceğinden..servet

Servet için de apayrı bir paragraf açmak lazım.. Fenerdeyken bu böyle değildi.. Futbol dünyasına biz kazandırdık adamı(!?) ve ben Servet'in Fener'den gitmesini en çok isteyenlerden biriydim.. Ama adamda ne yürek varmış arkadaş. Yani şunu belirtmek gerek ki Servet inanılmaz dayanıklı bir eleman çıktı. Adamın kolu koptu bacağı koptu kaburgası delindi ama o hep oynadı. Herkes bu adamın dayanıklılığından bahsediyor ama sonunda nasıl bir tepki verecek vücudu onu ben merakla bekliyorum. Bay O.H.'nin söylediği gibi bu adam asla sakatlanmayacak, bir gün direk ölecek. Bir defa düşecek bir daha kalkmayacak (Allah gecinden versin, kendisini felaket takdir ediyoruz) Beyefendinin son maçtaki taktiği muazzamdı. Sionko topu alınca koş koş koş, adama çarp!

Bu arada Sionko beni hayal kırıklığına uğrattı daha iyi olmasını bekliyordum.

Velhasılı kelam ben bu hikayeyi daha fazla uzatmayayım.. İnanılmaz bir maç oldu..

Haziran 15, 2008

Kararsızlık

Pazartesi günü ve çarşamba günleri birer tane sorun oluşturan işim var, tamam aslında pazartesi iki ama benim için bir tanesi sorun oluşturuyor, ve ben ikisi için de hiç bir şey yapmadım. Pazartesi olan umutsuz bir vak'a. Evde oturup acaba hangisi için bir şeyler yapsam;

-Mmmh... Pazartesi olan tam bir lost cause, net 10 güne ihtiyacım var bunun için... Ben en iyisi gideyim çarşamba olana çalışayım..

-Mmmh... Ya nolursa olsun aslında ben gideyim şöyle bir bakayım belki bir şeyler olur, olay anında bir vahiy gelir falan?

-Mmmh.. Tamam pazartesi olana hiç bir çaba sarfetmeyeyim, ben en iyisi çarşamba olana bakayım... mmmh ona da çok var be, biraz televizyona bakayım, akşam da maç var zaten ona bakarım...

Neticede ne olduğunu ortalama zekaya sahip herkesin farkedebileceği üzere, önce televizyona bir bakış ve ardından kendimi yeni hevesimin -evet orası burası- başında buldum..

Şimdi bu yazının amaç kısmına gelince bu yazının amacı aslında bu blogun amacının ne olduğunu anlatmaktı, ama sanırım ben konuya girene kadar çıktınız...

Neyse anlatayım ben derdimi hemen.. Ben çok fazla kendi kendine düşünen bir insanım -vay bee!- ve bunları her zaman insanlara anlatamıyorum çünkü bazen çok saçma şeyler aklıma gelebiliyor ve bunlardan bahsetmekten dahi utanıyorum arada sırada o kadar salakçalar yani.. Bu nedenle buraya aklıma gelen her şeyi yazmaya karar aldım.. Ne kadar yazarım bilmiyorum.. Bu blogun sabit bir içeriği olmayacak gittiğim yeri de anlatırım; insanlara küfür de ederim (isim vermem merak etmeyin); maç, film, kitap yorumu da yaparım. Ne istersem onu yaparım, istersem kırbacı da vururum ne de olsa aldım blogu..

Zaman ziyanlığı

Geçtiğimiz bir ay boyunca herhalde zaman ziyanlığı benim ikinci adım oldu.. Bitmeyen bir sınav süreci ve her öğrencide klasik olarak görülen "bu okul bitmez abi, ben de ömrüm boyunca bu dersi alırım" modu sürekli açık konumda dolaşıyorum. "ben ömrüm boyunca bu dersi alırım" modunda gezdiğim derse de çalışmamak için;
"ben gideyim de bir maçlara bakayım.."
"60. dakika olsun villa atsın da ben de gideyim..."
"saat tam saat olsun öyle çalışmaya başlarım..."
"bir yemek yiyeyim de tekrar tekrar otur kalk olmasın.."
vb. psikozlarla ömrüm devam ederken, bir anda garip garip düşüncelere kendini kaptırmış hocaların derslerine çalışıp onların garip/uçuk fikirlerinin aslında comte'un fikirlerinden esinlenilmiş ve bilimsel temelleri olan düşünceler olduğu hakkında sonuçlara varıyorum..

Bilimsel düşüncesi olduğu kanaatine vardığım bu insan aynı paragraf içerisinde "Jacobs kahvesi"ni "Fransız Devrimi"ni "Kapitalist küresel sermaye"yi ve pek tabi ki benzer durumların olmazsa olmazı olan "Yahudiler"i aynı düşünceye temel olacak şekilde kullanan bir insan, varın devamını siz düşünün...

Bahanecilik

Sürekli birileri yapamadıkları bir şeyler dolayısıyla garip, olmadık şeylere dayanıyorlar.. Çok asap(?) bozucu bir şey bu.. Herkes her şeyi yapacak, hatta doğru yapacak diye bir şey yok.. Daha da sinir bozucu olanı ise insanların sürekli yetersiz oldukları konuları gündeme getirmesi ve daha sonra da yetersizliklerinin nedeni olarak muhtelif bahaneler göstermeleri. Yapamıyorsan yapamıyorum de adam gibi, neyin şovundasın yani..

Hele bir de bu söylediğimiz olayı insanlar bayadır tanıdıkları insanlara karşı da yapıyorlar. Bu daha da sinir bozucu... Yani kalkıp orada suratına "ayyy canııım, ben seni hiç tanımıyormuşum ve üstelik salağım zaten o nedenle de bu söylediklerini yedim, aslında sen 10 numara bir insansın ama hep bu dış mihraklar yüzünden bu haldesin" demek geliyor, ama sonra insanlar onlara sert davrandığını, patavatsız olduğunu falan filan falan söylüyorlar...

İnsanların ne dediklerini ne kadar takıyormuşum yahu..

Haziran 14, 2008

Kariyerinden Vazgeçenler

Ferrarisini Satan Bilge ile gündeme oturdu bu kariyerinden vazgeçen adamların nasıl da sade hayatlara yöneldikleri; en son Emre Yılmaz'ın Genç Bir İşadamına'sını okudum bu kategoriye girebilecek kitaplardan.

Tamam..

Haklı olduğu noktalar var -her ne kadar şimdi bunlara gönderme yapamayacak olsam da- ama gerçekten bir çok noktada -belki de dikkat çekmek için- çok abartıyor. Yani tamam anladık, yüzümüze maske takmamız ve iş hayatı süresince bir çok adama "eyvallah" dememiz gerekecek; ama bunu özel hayata uzatacak kadar abartmanın manası da yok bence..

Bir de beni bu kitaplarda en çok rahatsız eden şey bu adamların hepsinin paranın gözüne vurduktan sonra bu işlere sarması... Yok efendim Dünya turuna çıkmalar, Tibet'in dağının tepesine manastıra gitmeler falan.. Evet, ben de buradan Dünya'ya ilan ediyorum, paranın gözüne vurduktan sonra ben de işlerimi tasfiye edip Dünya turuna çıkacağım, sonra da saçma bir dağın eteğinde yüksek hızlı bir internet bağlantısı, dönemin playstation 3 muadili aleti neyse o ve sevdiklerimle beraber takılacağım.

Zaten bu blogu açma nedenim de tam olarak Dünyaya bu itirafta bulunmak istememdi.
Gerçektende bu tip adamlar beni rahatsız ediyor, bekara karı boşamak kolay demişler tam o numarada adamlar.. Neyse akşam akşam bu konuyu daha fazla uzatmayacağım..