Ağustos 30, 2008

Biz Zaten UEFA İstiyorduk

Adnan Polat tam olarak tahmin edildiği gibi Fenerbahçe Stadında UEFA Finali'ni hedeflediklerini söyledi. Garip diyeceğim, diyemiyorum söz konusu Adnan Polat olunca. Ama söylemde bir gariplik var:

"Şu anda UEFA'da mücadele edeceğiz. Kendimize Kadıköy'de finali oynamayı hedef gösterdik. Gelecek UEFA Kupası'nın finalinin oynanacağı yer burası olunca gönlümüzden geçmişti. Yeni hedef UEFA'da finali oynama. Ancak Saracoğlu Stadı'nda oynamak daha anlamlı olur."

Yani Adnan Polat diyor ki, biz Şampiyonlar Liginde oynamak istemiyorduk, hazır kupa da ayağımıza kadar gelmişken onu alalım diyorduk diyor. Aslına bakınca GS'nin, yarısı gücünde bir takıma yenilmesinin de bir başka anlamı olmasını bekleyemezdik başka bir sebep olmasa değil mi?
*Resim maxfutbol.com'dan arak.

Ağustos 29, 2008

Baki Forever



Baki Mercimek, benim içten içe sempati duyduğum bir topçu. Baki ne yaparsa yapsın asla yaptığını kasıtlı yaptığını düşünmüyorum. Mesela geçen sene Fenerbahçe Beşiktaş maçında Kazım'a yaptıkları, asla kasıtlı değildi bence. Çünkü Baki yaptığı hareketlerin sonuçlarını kestiremiyor. O yüzden kart görmüyor. Görmemeli.

Baki için aslında rakip takım formalarının sırtlarına isim yerine "Boşuna sallama, bacağın yetişmez buraya", şortların yanlarına "Eğer bu yazıyı okuyabiliyorsan, yeterince yaklaştın" gibi bir ibare koyup, hem sakatlanmaların önüne geçilebilir, hem de Baki boşuna ayak sallamamış olur. Hem bu formül uluslararası maçlarda da uygulanabilir, nitekim Baki her dili okur.

Velhasılı kelam bu sezon Ankaraspor'da oynayacakmış, gidip gidip izleyebilirim Baki'yi. Umarım sağda solda enseden görürüm. Çok değişik bir kafa yapısı var -hem içeriden, hem dışarıdan-...

Ağustos 28, 2008

Fenerbahçe - Partizan

Fenerbahçe dün akşamki maçta Partizan'ı 2-1 yenerek Şampiyonlar Ligi'ne katıldı. Maç sonrası yorumlarında Fenerbahçe'nin ilk yarım saat oldukça iyi oynadığı yönünde ifadeler vardı ancak Fenerbahçe'nin bu ilk yarım saat içerisinde defansif anlamda oldukça büyük sıkıntıları vardı. Bu süreç içerisinde Carlos ve Lugano eğer iyi oynamamış olsalardı gol yeme olasılığı çok yükselecekti. Çünkü Partizan'ın iki pırpır zencisi her aldıkları topta Lugano ve Yasin'le başbaşa kalıyorlardı. Yani aradaki Maldonado yetersiz kalıyordu. Daha sonra Partizan mı yoruldu, başka bir şey mi oldu bilmiyorum ama bu sıkıntı ortadan kalktı.
Maldonado bu maçta oldukça iyi oynadı. Yukarıda yetersiz kaldı dedik ama bunun nedeni Maldonado'nun yeterince iyi olmaması değil, Maldonado'nun her yere yetişemeyecek olmasıydı. Daha sonraları Alex biraz geriye geldi, Semih yaklaştı derken Maldonado iyi oynamaya başladı. Maldonado geldiğinden beri yaptığı ve benim en çok sevdiğim şey inanılmaz yüksek sayıda pas yapmasıydı. Yani ayağında hiç top tutmuyor, topu en kötü aldığı adama geri veriyor ve saha içerisinde sürekli hareketli kalıyordu. Bu özelliğinin iyi yanı baskı yerken küçük üçgenler yaratmada oldukça başarılı olmasıyken, sıkıntı bu bu üçgenlerin ileri doğru hareketi engellemesiydi. Çünkü Maldonado kurduğu üçgenlerin tabanını defans oyuncularıyla kuruyordu. Ama bu akşam Maldonado ara pasları falan attı. Topu koşturmaya devam etti, kritik noktalarda önemli atakları kesti kart almadı.. Yasin ve Lugano'nun kart/faul oranı %100'ken Maldonado aynı kritiklikteki faulleri kart almadan yaptı. Ama bu adamın tek bir sıkıntısı var, hatta bu bütün Fenerbahçe ortasahasının problemi. Boyumuz çok kısa. Hiç bir hava topunu alamıyoruz ve zıplanmasının tek nedeni rakibi rahatsız etmek. Fenerbahçe ortasahasında boy şu andaki mevcut boy ortalaması 177,4cm. Şaka gibi bir rakam. Maldonado'nun boyu bir karış daha uzun olsaydı çok daha başarılı bir maç çıkartabilirdi. Netice itibariyle Maldonado sürekli oyuna hareket getiriyor, pozisyon yaratmasa bile topu dağıtıyor ve bunun neticesinde insanlar koşmaya başlıyor ve üstelik Selçuk'tan çok daha fazla isabetli pas atıyor ve bu pasların hızları da çok iyi ayarlanmış oluyor.

Dün akşamki maçta Gökhan Gönül, golü atana kadar Semih, Kazım ve Uğur Boral oldukça kötü oynadılar. Semih hiç bir topu ayağında tutamadı. Bunun nedeni pek tabii ki sakat olması olabilir ama öyle bir durum yoksa, çok güçsüzdü. Kazım bir türlü çizgiden aşağıya inmedi sanki yemin etmiş gibi, Gökhan da belki Kazım'dan etkilenerek ne ileri çıktı ne de defans yapabildi doğru dürüst.

Uğur Boral'a da apayrı bir paragraf lazım. Ben geldiği günden bu yana bu adamın futbol zekası -kibar olmak için böyle diyorum- fakiri olduğunu söylüyorum. Yani bir insan saha üzerinde bu kadar zeka pırıltısı göstermeyebilir mi, ben bunu anlamıyorum. Böyle bir şey olamaz. Hep aynı çalım denemesi, bir vücut fake'i at, sonra dön çizgiden koş, "Ulan Uğur Partizan bile yemiyor artık bu çalımı"

Guiza benim Zafer Biryol olma yönündeki tahminlerimi doğru çıkartma yolunda emin adımlarla gidiyor. Sanki 14 milyonun altında eziliyor gibi. Çok hırslı, reklam panosu tekmeliyor, pres yapıyor falan ama niyeyse bu söylediklerim bana bulutların üzerine gönderilmiş ışıktan bir çağrı gibi Kezman'ı anımsatıyor. Guiza bak ben sana şöyle diyeyim; "Fener taraftarını hız kesmez; ama gol, tabi ki keser". Bir an önce gol atmaya başlaması gerek yoksa insanlar gidip kombineyi atacak Aziz Başkan'ın kafasına, böyle mi harcıyorsun sen 14 milyon euro'yu diye.


Şampiyonlar Ligi'ne kadar; DMC'den önce bir tane sol açığa ihtiyacı var Fenerbahçe'nin. Ortalama zekaya sahip bir topçu olsa yeter daha fazlası lazım değil. Ben isterim ki bir tane adam gibi sağ iç oyuncusu alsınlar Emre sakat olmasa ama Emre sakat..

Wikipedia'ya göre Josico gelmiş bile Fener'e, ama sanırım defansif orta saha diyince bizim takımların aklına hep Gattuso geliyor da bir Vieira gelmiyor. Bu adam da 175 cm boyunda eğer gelirse aynı ortalamayla devam edeceğiz ve rakip takımların bizim yarıalana şişirdikleri toplardan hiç birini alamayacağız.

Ağustos 26, 2008

PES Takımı Chelsea



Chelsea'nin Pes takımı olduğunu iddia etmiştik şurada, onun üzerinden Makelele gitti, Shevchenko gitti.. Takımın da PES takımlığı falan kalmadı.

Makelele ve Shevchenko yoksa almam ben artık bu takımı..*



*Çok üzüldüler dimi?

Arcade Takımı




Spor oyunları ikiye ayrılır, özellikle araba yarışı oyunları, birincisi bunlardan arcade oyunlardır (NFS gibi) çarp babam çarp istediğin kadar, arabana hiç bir şey olmaz. Virajları yaslayarak dönebilirsin her şeyi yapabilirsin. Bir de simülasyon diye tabir edilen ikinci tür vardır ki bunlarda ise olabildiğince gerçeğe yakın şeyler olur.

Galatasaray bu sene kendi kalibresinin -ekonomik anlamda- çok üzerinde transferler yaptı. Potansiyel/maliyet oranları çok güzel transferler. Bunun yanında işine yaramayacak olup da sırf ucuza kariyerli adam bulduk diye de atlamadılar adamların üzerine, hep lazım olan yerlere transferler yaptılar. Bunların ikisi de çok güzel. Ama dikkat edin fayda/maliyet değil, potansiyel maliyet dedik, ama sor bir niye dedik?
Çünkü;
Daha önce bu blogda Chelsea için müthiş PES takımı oldu demiştik, bunun nedeni tamamen taktikseldi. Yani yine arcade oyunlarda çok başarılı olabilecek ve fakat gerçekte hepsinin aynı anda oynamasını mümkün görmediğimiz oyuncular vardı. Galatasaray için de bir PES takımı demek mümkün, ama burada PES takımı demek yerine daha genelleştirerek Arcade takımı demeyi daha uygun buldum. Bir arcade oyunu olan PES üzerinden gidersek eğer bu oyuncuların hepsinin grafikleri oldukça sağlam. Lincoln salsın zehiri Baros'un önüne, Baros ittire ittire koşsun gitsin gol atsın; veya salın Kewell'in önüne, koşsun çılgın orta kessin.

Ancak realiteye döndüğümüzde kazın ayağının öyle olmadığını, veya en azından şimdiye kadar olmadığını görüyoruz. Niye? (Dr. Gürkan Kubilay mode on) Çünkü Futbol İstatistik kurumumla beraber izlediğimiz ve istatistiğini çıkardığımız maçlarda gördük ki Lincoln'ün 4. bölge diye tabir ettiğimiz bölgede attığı pasların %84'ü rakip defansla buluşuyordu (tamamen atmaca bir istatistik ama bende yarattığı intiba budur). Bunun yanında Kewell oynadığı zaman gerçekten etkili bir oyuncu ve fakat oynadığı maç sayısı bu etkisiyle ters orantılı.
Şimdi bu takıma yeni gelen Baros hakkında da bir forward mail olarak elime geçen karşılaştırmadan öğrendiğimiz kadarıyla Baros'un kariyeri süresince mac/gol ortalaması %26, Türkiye'den "are you player" repliği eşliğinde gönderilen Kezman'ın ise bu ortalaması %61. Bu istatistikte gözden kaçırılmaması gereken bir diğer nokta da Kezman'ın profesyonel kariyerinin -bu güne kadar- Baros'tan 3 yıl daha uzun olması. Kezman'ın söz konusu istatistiği koruması haliyle daha zor. Baros çok iyi bir Euro 2004 geçirdi, ama bu zamanda bile -Liverpoolda oynadığı zamana denk gelir, yani kariyerinin zirvesi %28 gibi bir rakamla oynamış ve son oynadığı takımda -Portsmouth- %0'la oynamıştır(12 maç 0 gol) ve hiç bir zaman % 30'un üstüne çıkmamış.

Pek tabi ki bu istatistikler Baros'u kötü bir oyuncu yapmaz, ama onun asla "leblebi gibi gol atan" bir forvet olmadığını ortaya koyar. Bazı gazetelerde ceza alanında direk kaleyi düşünen bir forvet olduğu söyleniyor, eğer gerçekten öyleyse ve %26 ortalamayla oynuyorsa, GS taraftarına sabır dilerim.

Netice itibariyle bence PES'te Türk takımlarından Galatasaray oldukça seçilebilir bir kadro yapısına sahipken, sakatlık durumları ve istatistikler göz önüne alındığında oldukça riskli bir takım olduğunu söylemek mümkündür.

Ağustos 19, 2008

5 Kuruş


Sabah evden çıkarken "amaan bu beş kuruş için eğilmeyeyim" diyorum. Akşam oluyor, tam eve dönecekken cebimdeki bozuklukları bir hesaplıyorum hep o almadığım para kadar eksik, ben 5 kuruşa muhtaç.. Her zaman aynı şey oluyor. Bu durumda elimde kalan diğer bozuklar da bende kalmaya devam ediyor, üstelik ulaşım için verdiğin 5ytl'nin de üzeri cebine eklenince bir ton bozuk para oluyor, şıngır şıngır geziyoruz ondan sonra.

Çok gıcık.

Rocky Balboa


Ben hep kendimi en önlerde Rocky bayrağı taşıyan insanlardan görmüşümdür. Her lafı açılan yerde onun *underrated* bir film olduğunu savunmuşumdur. Hatta daha da ileri gidip sinema tarihinin -en azından benim bildiğim kadarıyla- en iyi serilerinden biri olduğunu iddia etmişimdir. Bugün ekşisözlük'e bakarken, insanların da artık yavaş yavaş yeterli değeri verdiklerini gördüm ve mutlu oldum. İşi olmayan varsa otursun 1den 6ya hepsini izlesin, bence pişman olmaz. Daha yakın zamanda daha ayrıntılı bir Rocky yazısı patlatırız.

Ağustos 18, 2008

Batman Geri Dönmesin


Kezman nihayet gitti, resmi siteden açıklama da geldi. Sağlık kontrolünden de geçerse sözleşmeyi imzalayacakmış. Le Guen'in PSG'nin resmi sitesindeki açıklamasında değerli bir oyuncu falan gibi bir şeyler dediği yazıyor. Ben buradan Le Guen'e "Biz de öyle diyoduk canım" demek istiyorum.

Eğer Senna gelecek olursa da Brezilya - İspanya kapışması olur mu kulüpte diyerek hemen dedikodu tabanını oluşturayım gelecek bu sezon için.

Küçük(!) Hüso


Ben bu adama Hüseyin demeyi tercih ediyorum, bence bu isim direk Hüseyin'in o dildeki versiyonudur. Hüso'ya kırdığı rekor, kazandığı madalya dolayısıyla ve de rahatlığı dolayısıyla saygı duyuyordum zaten. Ama bugün yazarlara bakarken bir başka nedenle daha saygı duydum. Bu nokta da Hıncal Uluç'u heyecanlandırmış olması. Bildiğiniz üzere normalde Hıncal Uluç için rakipler zorlamamıştır, zaten eskiden olsa böyle mi olurdu? 1968 olimpiyalarındaki rekabet artık yok, öyle bir yıldız kalmadı. Böyle yıldızlık olabilir mi? Atletizm bitmiş şeklinde devam eden bir yazı olurdu ama Küçük(!) Hüsam Hıncal'a bile "Bu adam makine" dedirtmiş. Çok büyük saygı duydum.

Dünün raporu



Galatasaray maçının ancak ikinci yarısını yakalama fırsatım oldu, halbuki bu sezon kendi takımımızın Şampiyonlar Ligi maçları hariç bir maç izleyemeyecekken bu izleyeceğimiz son maç olacaktı. Premier Lig gitti, Şampiyonlar Ligi gitti, Fransa Ligini otur izle desen üstüne para versen izlemem zaten.. Düşünsenize yıldız topçu diye, takımı toparlasın, bu sezon küme düşmeye oynamayalım diye Kezman'ı almak isteyen takımlar var orada, düşünün ne kadar kötü yani.


Neyse Galatasaray maçının ilk yarısını izleyemedim, ama aldığım duyumlara göre zaten izlenmeye değer hiç bir şey de yokmuş. İkinci yarı güzel maç oldu, Kewell gerçekten güzel başladı; 1 gol 1 asist; hızlı, güzel orta açıyor, arapasları yerinde, sakatlanmazsa çok iş yapar ama geçtiğimiz iki sezonda toplam 16 maçta oynamış. Düşünün müzmin sakat Emre bile 2 sezonda toplam 45 maçta oyanmış. Neyse, dediğimiz gibi sakatlanmazsa çok iş yapar. Ama Lincoln şaka gibi. Dün akşam ONS'un yorumu çok yerindeydi, sanki mahallede top onun olduğu için onu da oynatıyorlar. Bir insan evladı hiç bir iş mi yapmaz? Direk el freni takımda.. Ben bir ara ceza alanı içinde top Kezman'a geldiğinde, "amaaaaan, rahat ooool, ne de olsa atamaz" diyerek, heyecanlanmıyordum bile, Lincoln de aynı nane. Ver topu, dön arkanı kaleye doğru koşmaya başla çünkü kesin top kaptırmıştır da karşı takım atağa çıkmıştır.

İfadeye gel..
Dün akşamki maçta Hasan Şaş -hiç sevmesem de- 3 tane Lincoln ederdi. Çeşitli Sinan Engin hesaplarıyla gitmek gerekirse çok farklı sonuçlar bulunabilir o ayrı. Ama biz 3 olduğunu kabul edelim. İlk yarı bir çalım atmış onun methini duyduk, ama iyi paslar falan veriyor. 70'te yatmaya başladı gerçi Hasan ama Skibbe çıkardı hemen, bu acıya çok katlanmak durumunda kalmadık.
Ben topçular hakkında ne zaman tahminde bulunsam tutmaz. Yani derim bu adam sakat bundan bi yol olmaz, o adam oynar. Derim oha iyi transfer bu çok iş yapar, herifte pubis çıkar, kalça genişlemesi çıkar bişey çıkar oynayamaz. Kewell'a sakat bundan bişey olmaz dedim, gerisini siz düşünün.
Kayserispor'da Aghahowa'yı görmek bile beni mutlu etti. Çok kanatlara kaçıyor, bakalım nasıl olacak. Purovic ise Lisbon'dan gelmiş. Hiç izlememiştim daha önce, sanırım zaten 3 gol atmış Lisbon kariyerinde, ondan önce de Zigic'in partneriymiş. Adamın Lisbon'dan geldiğini duyunca, bu adam iyidir, iyi olmasa Lisbon kalkıp Karadağ'lı oyuncuyu neden alsın, gider Brezilya'dan ucuza bir tane zenci alırlar demiştim. Ki adamın iyi olmadığını, patlak transfer olduğunu farkettim. Ama netice olara Kayseri takımını beğendim kadro sağlam daha katılacak oyuncular falan da var, iş çıkar onlardan yani. Bakalım hadi hayırlısı.

Ağustos 13, 2008

Indoor Adventure

Bunu hakettin süleyman!
Bir kaç gün önce davetsiz gelişinle başlattın son maceranı. En etkili ve tek silahınla başedebileceğini sanman ikinci hatandı.
O silahını kullanıp yok olduğunda hepsine kıs kıs gülüyordun. Aynen tavanda tepetaklak ortaya çıkışında sana ulaşamayan zicardinho’ ya kıçınla güldüğün gibi..

Amaa yanılıyordun gringo, yaklaşık 4cm2 lik kütlenle devlerin mekanına yaptığın seyahat gidiş-dönüş olamazdı.
Dostum, zicardinho burada yabancıları sevmez.

Kabul ediyorum, çabuk oyuncuydun, aralara iyi kaçıyordun, sıkışınca ters bilek hareketleriyle rakibini yanıltıyordun. Hamlelerden son anda kurtularak rakibini bacakarası yemiş pletikosa gibi bırakıyordun.

Ama dostum gerçek şu ki, göze hoş gelsen de kazım kazım gibi zamanla sinir bozucu oluyordun..
Master Yoda da küçüktü, çabuktu ve bir anda yok olabiliyordu.
Ama senin aksine farkında olduğu bir şey vardı: “strong am i with the force, but not that strong”

Şafak vakti olmuştu..
kızıl gökyüzü kanlı bir sabahın habercisiydi sanki..
ama sen hala umursamıyordun süleyman.. geniş koridorda sanki baban yaptırmış gibi dolaşıyordun..
oysa ki deplasmandaydın dostum ve kan yemini etmiş Zicardinho bu küstahlığını kıvırıp sana sokmak için peşindeydi..

ve seyahatin sonu gelmişti.. istasyona girişini müjdeleyen trenin son düdüğü duyulmuştu sanki..
son hatan o kavanozun içine girmen olmuştu..
beklediği fırsatı bulan zicardinho, peşinden kavanoza girmeyi denemişti, ama seni çıkarmanın daha mantıklı olacağını düşünürek bir kaç aparkat vari hareketle amacına ulaşmıştı..

ayakkabı kutusunun geniş düzlüğündeydin artık.. kaçabilecek bir ara, saklanabilecek bir delik yoktu.. son maceran bitmişti süleyman..
küstahlık mı? O ilk hamlede senin kaba etinden fırt diye çıkıp kaçmış, senin kopmuş kuyruğunu ağzında sallayan zicardinho’ da vücut bulmuştu..

süleyman, yoda da olsan, ratatuy da olsan farketmezdi..

zicardinho burada yabancıları sevmez..

Ağustos 08, 2008

Dağların Yeşillerinden Gelen Bir Elma


Kâh akdenizin makilerinden bir portakal, kâh anadolunun bozkırlarından bir tutam sarı buğday... Evet... Şimdi Tayfun var blogumuzda... Evet Tayfun, nasıl bu kadar sakin konuşabiliyorsun?

TT nasıl oluyor da bu kadar sakin konuşabiliyor. Hep aynı tonda konuşuyor, sürekli duruyor. Bu akşam izlerken şunu farkettik ki adamın konuştuğu insan da bu adamla aynı hızla konuşmaya başlıyor ister istemez.. Adamın sukûneti karşısındakini uyuşturuyor..

Ağustos 07, 2008

Alır Verir Döner Vurur Atar


Semih Şentürk başlıkta yazan her şeyi yapabilen bir adam haline geldi. Gerçekten, alıyor, veriyor, atıyor, attırıyor, basıyor, dönüyor, vuruyor, atıyor, atıyor ve bir daha atıyor. MTK maçında 4. golü atmadan önce artık birisi tutsun ama şu adamı dediğimi hatırlıyorum, nitekim kendisi ceza alanı dışında topu alıp, dağıtıp, boşa kaçıp gol attı. Oeghk! dedim ben de. MTK ne kadar kötü olsa da neticesinde profesyonel futbolculardan oluşuyor, bir adam bu kadar mı marke edilemez olur? Bunda pek tabii ki Semih'in payı çok büyük, çok geziyor, yalancı koşular yapıyor falan filan, Semih yaz yaz bitmez ondan bırakıyoruz burada.

Guiza geldi, defansın arkasına güzel koşular yapıyor, ofsayta düşmüyor, ittiriyor kaktırıyor. Kaçırdıklarından bir tanesinde önce defansa fake atarak koşu yaptı -ki takdire şayan bir hareketti-, kumaşının iyi olduğunu gösterdi. Ama biz çubuklunun altında nice iyi kumaşlar gördük bir elbise olamayan. Kezman gibi saman alevi gibi parlayıp söneceğine, Deivid gibi açılsın ya da direk Gökhan gibi geldiği andan itibaren iyi oynamaya başlasın. Umarım daha önce söylediğim şekliyle bir Toni olur da bir Zafer Biryol, Sinan Kaloğlu olmaz. Nedense benim aklımda ikincilerden olacağına dair bir düşünce var. Şom ağızlılığım üstümde yine ama merak etmeyin ben ne dersem futbolda tersi olur.

Dün akşamki maç gerçekten 4. dakikada uzatmalara girdi. O noktadan sonra ne bizimkiler ne de MTK'lılar oynamak istedi. Kazım çok şık hareketler yapıyor gerçekten, adamın hedefi asla kafasına vurayım öldüreyim değil; önce sol dize sıkıyor bir tane sonra sağ dize, sonra sağ dirsek sonra sol dirsek derken işkence ede ede öldürüyor rakibini. Rakibi küçümsediğinden sanırım böyle oynuyor, istediği zaman daha verimli olabileceği ayan beyan ortada.

X'in tam bir Y olmaması

Türk spor basını aslında sürekli x ve y'li denklemlerle tarif edilebilir bir yapıya sahip. Daha önceki postlardan birinde X'in bittiğinden bahsetmiştik. Bu sefer de bir başka bakış açısından yaklaşacağız olaya. Bu bakış açısı da -başlıktan anlaşılacağı üzere- x'in tam bir y olmaması hali.
Bu denklemi spor basınımıza Sergen Yalçın kazandırdı. Dün akşam Sergen'in;

"Emre aslında tam bir defansif ortasaha değil. Emre bir Aurelio değil. "
"Semih aslında tam bir santrafor değil. Semih bir Hakan Şükür değil. "
dediğini duydum ve işte bu da bir fenomen olmaya aday dedim. Tıpkı "X takımı" gibi ya da "X bitmiş" veya "X adam değil" gibi söylemlerin arasında yerini aldı benim için.

Ağustos 05, 2008

Geriden Gelen Müzik

Tam çalışmaya dalınmış, Dünya'nın (büyük "D" ile başlayanı, neden farklıdır ben bir türlü anlayamam bunu özel yapan nedir?) en sıkıcı işini -ki kendisi 25 sayfalık bir mal ve hizmet listesi tercümesi olur- yapmaktayken gerilerden bir şarkı geldi. Bir baktım arkadan killers çalıyor - hem de benim bilgisayarımda değil-, bir mutlu oldum, bir mesut oldum.. Aslında bana ne dimi, sanki killers babamın oğlu mu değil. Evet.
Neyse ben tercümeye döneyim...
Sanitary installations, sanitary wares.
Water sanitizing appliances,
water softener, ....

Ağustos 01, 2008

Federer Bitmiş

Federer Cincinnati Masters'da Karlovic'e yenilince 1 numarayı Rafael Nadal'a bırakabilirmiş. Aslında Federer bitmemiştir, çünkü Federer hiç varolmamış, overrated bir tenisçidir. Ama Nadal da bize heyecan vermiyor zaten, aslında bugün heyecan veren kimse yok zaten spor dünyasında..
Dimi Hıncal?

İşin ilk günü

Sanırım her zaman işin ilk günü çok sıkıcı oluyor.. Yine işin ilk günü - şaşırmayın cuma işe başladım- ve benim yine yapacak bir işim yok ve insanların elinin içine bakıyorum resmen bana bir iş versinler diye.. Bakalım yarım saat daha bekleyeceğim yine olmazsa bu sefer gidip işimi söke söke alırım..

Vermesini bilmeyenden, almasını biliriz. R.Hood.