Ekonomik krizin göbeğinde duruyoruz. Kriz etkisini en sert hissettirdiği, manşetlere yerleştiği Meryll Lynch iflasından sonra 2009'un son çeyreğinde toparlanma olacak diyorlardı. Şimdi 2010 ilk çeyrek falan deniyor. IMF olmadan da Türkiye iyi olur falan da deniyor, ve hatta biz bunun için prova bile yapmışız. BDDK bize koymaz IMF ile anlaşamazsak falan diyor. Bunu diyen kurumun ülkesinin başbakanı da teğet geçer dedi. BDDK'ya ne kadar güvenirsiniz ben bilemem -bağımsız idari otorite falan ama nereye kadar bağımsız-.
Asıl kriz konusuna gelirsek. Uzun zamandır, yani yaklaşık bir yirmi senedir falan ABD'de bir deregülasyon süreci vardı. Aslında kapitalizmin en son noktasıydı bu, globalleşme ile beraber küçülen devletin gitgide daha da fazla her işten elini ayağını çekmesi -en son olacak şey olan özel güvenlik bunun en sert örneği sanırım-. Banka ve finans piyasalarından uzaklaşması devletin bu süreci beraberinde getirdi. Şimdi yeniden alenen bir regülasyon sürecine girildi. G8de ezeli düşman ebedi rakip Almanya ve Fransa'nın beraber gel beraber Amerika'yla bir olalım bir regülasyon yapalım demeleri bunun en net örneği. Şimdi devlet küçükken dahi kontrolü elinde tutmak, suyun başındaki küçük tek taş olmak istediğini -ve hatta zorunda olduğunu söyledi-.
Şimdi paralel evrene, biraz daha anladığım bir alana geçersek..
Bu biraz hukuki olacak, okuyanı umarım baymaz.Biraz önce google reader'ımda gördüğüm bir habere göre Avustralya'da franchise sözleşmeleri eğer standart form sözleşme şeklinde yapılırsa, franchise alanın tüketici sayılıp sayılmaması konuşuluyor. Bir yandan bakınca bu zaten hukukta yeni trend olan zayıfın korunması mantığının devamı. Tüketicinin korunması hakkındaki düzenlemelerin temel hareket noktası, tüketicinin pazarlık şansının çok kuvvetli olmaması. Yani bir mal satın alırken onunla ilgili ayrıntılı olarak pazarlık yapma şansınız yok tüketici olarak. Mesela garanti süresi 2 yılsa, 2 yıldır. Siz bir bakkala gidip aldığınız mala "ben buna daha çok para vereyim ama bunun garantisi 2 yıl olsun" diyemezsiniz. Bu nedenle sizin yerinize bunu kanun diyor. Ama ticari ilişkilerde bu böyle yürümez çünkü sonsuz pazarlık şansınız olduğu kabul edilir. Standart form sözleşme kullanılması bunun aksi olduğunu ortaya koyar.
Bunun ekonomik krizle alakası ne? Benim garip mantık zincirim içerisinde şöyle yerleşti;
Devlet bundan 15 sene önce her şeyden elini çekmeye çalışıyordu. Şimdi her şeyden elimi çeksem de herkes benim kurallarımla oynasın diyor. Bunun bir yansıması finans piyasalarında çıkan krizden sonra finans piyasalarını regüle etme çabası, diğer bir yandan bununla aynı doğrultuda ticari ilişkileri dahi kontrol etme çabası. Enteresan bir dönem oluyor, çağ çok net değişiyor gözlerimiz önünde. Hissettirmeden kontrol altında tutma dönemine geliyoruz galiba. Devlet küçülürken sınırları dar çizilmiş bir alanda tacirlerin, finansçıların falan takılması hedefleniyor sanırım.
*Resim ne alaka demeyin Fringe'le başlığın alakası var, izleyecek olanlara spoiler olmasın diyordum ki artık oldu bile.:D
Asıl kriz konusuna gelirsek. Uzun zamandır, yani yaklaşık bir yirmi senedir falan ABD'de bir deregülasyon süreci vardı. Aslında kapitalizmin en son noktasıydı bu, globalleşme ile beraber küçülen devletin gitgide daha da fazla her işten elini ayağını çekmesi -en son olacak şey olan özel güvenlik bunun en sert örneği sanırım-. Banka ve finans piyasalarından uzaklaşması devletin bu süreci beraberinde getirdi. Şimdi yeniden alenen bir regülasyon sürecine girildi. G8de ezeli düşman ebedi rakip Almanya ve Fransa'nın beraber gel beraber Amerika'yla bir olalım bir regülasyon yapalım demeleri bunun en net örneği. Şimdi devlet küçükken dahi kontrolü elinde tutmak, suyun başındaki küçük tek taş olmak istediğini -ve hatta zorunda olduğunu söyledi-.
Şimdi paralel evrene, biraz daha anladığım bir alana geçersek..
Bu biraz hukuki olacak, okuyanı umarım baymaz.Biraz önce google reader'ımda gördüğüm bir habere göre Avustralya'da franchise sözleşmeleri eğer standart form sözleşme şeklinde yapılırsa, franchise alanın tüketici sayılıp sayılmaması konuşuluyor. Bir yandan bakınca bu zaten hukukta yeni trend olan zayıfın korunması mantığının devamı. Tüketicinin korunması hakkındaki düzenlemelerin temel hareket noktası, tüketicinin pazarlık şansının çok kuvvetli olmaması. Yani bir mal satın alırken onunla ilgili ayrıntılı olarak pazarlık yapma şansınız yok tüketici olarak. Mesela garanti süresi 2 yılsa, 2 yıldır. Siz bir bakkala gidip aldığınız mala "ben buna daha çok para vereyim ama bunun garantisi 2 yıl olsun" diyemezsiniz. Bu nedenle sizin yerinize bunu kanun diyor. Ama ticari ilişkilerde bu böyle yürümez çünkü sonsuz pazarlık şansınız olduğu kabul edilir. Standart form sözleşme kullanılması bunun aksi olduğunu ortaya koyar.
Bunun ekonomik krizle alakası ne? Benim garip mantık zincirim içerisinde şöyle yerleşti;
Devlet bundan 15 sene önce her şeyden elini çekmeye çalışıyordu. Şimdi her şeyden elimi çeksem de herkes benim kurallarımla oynasın diyor. Bunun bir yansıması finans piyasalarında çıkan krizden sonra finans piyasalarını regüle etme çabası, diğer bir yandan bununla aynı doğrultuda ticari ilişkileri dahi kontrol etme çabası. Enteresan bir dönem oluyor, çağ çok net değişiyor gözlerimiz önünde. Hissettirmeden kontrol altında tutma dönemine geliyoruz galiba. Devlet küçülürken sınırları dar çizilmiş bir alanda tacirlerin, finansçıların falan takılması hedefleniyor sanırım.
*Resim ne alaka demeyin Fringe'le başlığın alakası var, izleyecek olanlara spoiler olmasın diyordum ki artık oldu bile.:D
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder